30 Ekim 2010 Cumartesi

Ne Haftaydı Ama !

Uzun süredir yazmıyorum bloga. Yazamadım daha doğrusu. İşlerin yoğunluğuna bir de nişan telaşı eklenince bloga istediğim kadar zaman ayıramadım yazmak açısından. Olup olmadık şeyler yazmamak için de bir türlü elim gitmedi klavyeye. Neyse...

Futbol takımının sezona facia bir başlangıç yapmasının ardından pek çok taraftarın hevesinin bir nebzede olsa kırıldığının farkındayım. En azından sokakta ve dost meclislerindeki muhabbetlerde bunu çok net hissediyorum. Kemal Hoca'nın göreve gelmesinin ardından da beklentiler bir türlü karşılanamıyordu. Hocanın ısrar ettiği oyuncular her maç biraz daha fazla dökülüp taraftara saç baş yoldururken imdadımıza Türkiye Kupası maçları yetişti. Kayserispor, bizim tam aksimize mücadele ettiği Spor Toto Süper Lig'e çok ama çok iyi bir başlangıç yapmış, bizimle yapacağı maça da iç sahada aldığı 1-0'lık Beşiktaş galibiyetinin moraliyle gelmişti. Yani tarafsız bir gözle baktığımızda hem kadro olarak hem de moral olarak bizden çok daha iyi durumdaydılar. Futbolculuk yıllarında büyük sempati duyduğum Şota yönetiminde beklentilerin çok daha üzerinde bir futbol ortaya koyuyorlardı. Kupa onlar için prestij anlamına, bizim içinse lüks bir heves anlamına geliyordu bir bakıma.

İşte ne olduysa bu maçta oldu. Kemal Hoca'nın bir nevi diğer oyuncuları da göreyim diye sahaya sürdüğü kadro sezonun en iyi futbolunu oynayıp Kayserispor'u uzatmalarda 3-2 yenip gruplara kalmayı başardı. Şu maçta oynanan futbolu görüpte "Bu zamana kadar neredeydiniz be birader" demeyen Karşıyakalı var mı merak ediyorum...

Elimizdeki kadro gerçekten büyük işler yapabilecek bir kadro ama böyle kadroları kurduktan sonra önemli olan takım kimyasını doğru olarak sahaya yansıtmaktır. Yetenek, kazanma arzusu ve hırs olmadıktan sonra, inanç olmadıktan sonra son derece işe yaramaz bir kavramdır. Sahada yaptığınız hiç bir şık hareket göze batmaz. Ama tam tersi şekilde, hırsla mücadele eder sırtınızdaki formanın hakkını verirseniz, topu boş kaleye yollayamazsanız bile sırf mücadelenizden dolayı alkışı hak edersiniz. Tribünlerden yükselen "Böyle oynayın canımızı verelim" tezahüratının altında yatan bilinç budur aslında.

Kayserispor önünde alınan haklı galibiyetin bazı şeyleri değiştireceği muhakkak. Bu havayı lige yansıtmamız şart. Bu galibiyet geçici bir zafer olarak kalırsa gerçekten çok yazık...

Kayseri maçından 3 gün önce, basketbolda ligin iyi kadrolarından birine sahip olan Galatasaray Cafe Crown önünde alınan 11 sayılık galibiyet aslında tarihin tekerrüründen ibarettir. Sahamızda yıllardır süren ezici üstünlüğümüz bu maçtada devam etti. Maçı izleme fırsatı bulamadım ama bir kaç yerde tribünlerin görüntülerine rastladım. Bu taraftarla bizim yenemeyeceğimiz takım gerçekten yok. Sahada doğru işler yapıyoruz ve en önemlisi şubenin yapılanması adına çok doğru adımlar atılıyor. Sürekli vurguladığım gibi; hem basketbolda hem futbolda uzun vadeli ve alt yapıyı temel alan programlar ve planlamalar yapmadığımız takdirde yıllar boyu aynı yerde sayacağımız açık ve net. Önce Furkan'ın ardından Hakan Demir'in sözleşmesini uzatıp, Birkan, David ve Andre'yi takımda tutan basketbol şubesi çok doğru hamlelere imza atıyor. Umarım bu hamleler, alt yapımıza daha da çok önem vererek devam eder.

Pazartesi akşamı basketbolda Galatasaray'ı, perşembe akşamı da Kayserispor'u mağlup eden takımlarımıza, bana en güzel nişan hediyesini verdikleri için kocaman teşekkürler. Umarım en güzel düğün hediyesini de çifte kupayla yine onlar verir sezon sonunda...

0 yorum / sen de yaz !:

ÜST TARAFA DÖN