16 Ocak 2013 Çarşamba

İstatistiklerle İlk Devre

Dünkü ilk devre analizinin üzerine (ki takımın gösterdiği olağan üstü performans üzerine söylenebilecek çok bir şey yok) ARENA'da Top16'ya farklı bir galibiyetle başladık (kupanın diğer favorileri Paris Levallois ve Krasnye Kriylia gibi). Şimdi aşağıda üç tablo vereceğim, ilki TBL'deki maçlarda oyuncularımızın sahada bulundukları dakika başına ürettikleri verimlilik, ikincisi ise aynı tablonun Eurochallenge ilk tur versiyonu. Son tablo ise Türkiye Kupası'ndaki verimlilik puanlarını gösteriyor.

Verimlilik puanlarını tutulan istatistiklere bağlı olarak biraz beyin fırtınası sonrasında verdiğim ağırlıklara göre hesaplıyorum, bu detayı paylaşmayı düşünmüyorum, rakiplerimizin eline güzel bir analiz oluşturacağı için). Fakat burda önemli olan maçta ürettiği verimlilik yerine sahada kaldığı dakika başına ürettiği "birim verimlilik" olduğunu düşündüğümden, bu rakamları da daha sonra oynadıkları süreye bölüyorum. Aslında bu konuyla ilgili kafamdan geçen çok daha farklı projeler var fakat, imkanlar şu anda sadece resmi olarak tutulan istatistikleri temel almama sebep oluyor. Neyse tablolara geçelim;

Tablo 1



İki tane notum var, Onur Çalban'ın istatistikleri var, fakat verimlilik hesaplarken kullandığım ağırlıklardan dolayı birbirini nötrlemiş durumda. İkinci not ise Mert Celep için, çok sınırlı süre aldığından dolayı verimliliği ciddi olarak negatif çıkıyor. Benchmark için söyleyeyim, geçen sene takım ortalaması tüm altyapı oyuncularımız hariç 0.28 VP/dk idi, bu sezon ilk yarı ortalamamız yine tüm altyapı oyuncularımız hariç 0.29 VP/dk.

Tablo 2


Ne yazık ki elimde, önceki seneler için bir data yok, biraz zaman yaratabilirsem kendime hazırlayıp benchmark olması açısından bir kenara atabilirim.

Tablo 3


Geçtiğimiz sene Türkiye Kupası'nda Son 8 takıma kalamamıştık. Altyapı oyuncularımız hariç takımın ortalaması 0.26 VP/dk idi, bu sene Son 8'e kalan takımımızın ortalaması ise yine altyapı oyuncuları hariç 0.26 VP/dk.

Erinç Atilla

Holston vs. Dixon

Geçen senenin aslında sıcak konusuydu bu, bir kesim insan Chatman'a verilen 400 bin USD'nin aşırı yüksek olduğunu savunurken, hep benchmark olarak Holston'u ele alıyordu. Holston geçen sene Almanya'da oynadığından birebir karşılaştırma imkanımız yoktu.

Formamızı giydiği dönemde önemli işlere imza atan Holston, bu sene tekrar TBL'ye geri döndü ve Mersin BŞB'nin dümenine geçti. Bu sefer de Dixon'ın performansını ölçmek adına benchmark noktası oldu. Etrafımda da sıkça duyduğum Holston, Dixon'dan bir gömlek üstündü lafını söyleyen tanıdıklarımla hep tartıştım, sıralama yapsak Chatman > Dixon > Holston savımı.

Şu anda TBL'nin ilk yarısını bitirdik. Her ne kadar Mersin BŞB ilk yarıda bütün maçlarını deplasmanda oynamış olsa da, Holston ile Dixon'ı karşılaştırabiliriz. Ham istatistik değerlerinden ziyade, ne kadar verimli oynadıklarıdır önemli olan. Sezon bitsin sezon ortalamaları ile tabloyu güncelleriz çok sıkıntı değil ;)


Görülebileceği gibi, Holston'ın ilk yarı itibariyle Dixon'a üstünlük kurduğu 3 tane maç var, Royal Halı Antep BŞB, Anadolu Efes ve Türk Telekom. Bu 3 maçın 2 tanesini kazandığımızı not düşelim. Diğer taraftan Galatasaray Medikal Park'a karşı Holston'un oynamadığı da bir bilgi olarak dursun ve karşılaştırmadan hariç tutalım o maçı da. Böylece 14 maçta, 11 maç Dixon'ın daha verimli oynadığını söyleyebiliyoruz. İlk yarı ortalamalarındaki farkı da sadece iç saha / dış saha farkına verilebilecek bir fark değil bana göre. Neyse, dediğim gibi sezon sonu itibariyle tabloyu güncelleriz tekrar. Bu elimizin altında dursun şimdilik, Holston'un Dixon'dan daha iyi olduğunu savunanlara da objektif bir bilgi sağlamış olalım.

Erinç Atilla

15 Ocak 2013 Salı

İlk Devrenin Ardından

Aslında kendi adıma riskli bir konu bu. Daha önceki senelerde elde edilen başarıları yazdıktan sonra, sadece bağcıyı dövelim düşüncesinde olan insanlardan kişisel saldırılara maruz kalmış, ciddi ithamlarda bulunulmuştu. Hoş, onlar hala daha akılları sıra o yazılar sebebi ile laf sokmaya çalışarak kendi çapsızlıklarını ve okuduklarını anlama kabiliyetlerinin olmadığını kanıtlarken ben sadece gülüyorum ama bilincindeyim ki önümüzdeki dönemde de bu yazdığım yazı sebebi ile benzer ithamlara maruz kalabilirim. Dünyada o kadar çok ipe sapa gelmez adam varken bir kısmının bana denk gelmesi normal olmalı herhalde…

Konumuza gelelim. Kulübün idari anlamda çalkantılı geçirdiği döneme inat, basketbol şube biraz da maddi kaynak sıkıntısı çekmemesi sebebi ile bu dalgalı denizde tam yol hedefe doğru gidiyor. Kulaktan kulağa dolaşan 1-1.5 Milyon TL açık ile kapatacağız yılı söylemlerini bir kenara bırakıyorum bu yazı özelinde, sadece sahayı konuşalım.
2 senedir gruplarından çıkamadığımız Türkiye Kupası’nda, yeni bir takım olmamıza rağmen sadece 1 mağlubiyet alarak son 8 takım arasında kaldık ve açıkçası bu heyecanı özlemişim, şimdi önümüzde yarı final için tek engel, savunma anlamında ne yaptığını bilmeyen bir Fenerbahçe Ülker. Maçların Eskişehir’de oynanacak olması da, “çıkartma” ihtimali için avantajlı bir konu.

Avrupa’da ilk gruptan oldukça rahat bir şekilde çıktık. Aldığımız tek mağlubiyet, deplasmanda KRKA’ya karşı idi, Son 8 takıma kaldığımız sezonda ilk grupta 2 mağlubiyet almıştık. Top16 grubumuz kolay bir grup değil, daha önce de ele aldığım gibi saha dışı faktörleri özellikle yorucu. Ama bu akşam başlayacak olan maceramızda gerek Ufuk Hoca’nın gerekse de takımın güveninin yüksek olduğu, hafta sonu oynanan TED Kolej maçında çok net görülüyordu.  Avrupa’da daha önce erişmediğimiz seviyelere erişme ihtimalimiz iyi bir Top16 performansı sonrasında oldukça yüksek.

Ve gelelim TBL’ye. 15 maç tamamlandığında ligin dördüncü sırasındayız. En son ne zaman ligde dördüncülük koltuğundaydık veya daha iyi bir pozisyondaydık baktığımızda, 2009-2010 sezonuna geri gitmemiz gerekiyor. Sezonun açılış maçında Bornova Belediye’yi yenerek ikincilikle başlamıştık sezona, daha sonra üçüncü haftada aldığımız Kepez Belediye galibiyeti ile üçüncülük, akabinde deplasmanda Fenerbahçe Ülker’i yenerek tekrar ikincilik yaşamış, ARENA’da mağlup olduğumuz Galatasaray Cafe Crown maçından sonra dördüncü bitirmiştik haftayı, takvimler 28 Kasım 2009 idi. Ondan sonra o sezon gördüğümüz en yüksek sıralama beşincilik olmuştu. 3 yıllık bir dönemden bahsediyoruz takım olarak bulunmadığımız sıralamalara geri dönmek için.

Şu ana kadar oynadığımız 15 maçta 12 galibiyet aldık, bu 80% gibi oldukça yüksek bir galibiyet oranına denk gelir, hatırlatayım 26 yıllık ortalamamız 47%. Bir sezonun sadece ilk yarısına bakarken, fikstür faktörü de devreye giriyor, mesela bu sene ligin bütçe anlamında büyük abilerinden sadece Anadolu Efes ile deplasmanda oynadık ilk yarı itibariyle. O sebeple rakamsal karşılaştırma çok doğru bir sonuca götürmez bizi fakat yine de belirtmem gerekir ki, 86-87 sezonundan geçtiğimiz sezon sonuna kadar bakarsak, 26 senelik ilk yarı performansımız sadece 49% galibiyet oranı. Hakan Demir’li yıllarda bu oran 60%. Bu sene elde ettiğimiz 80%’lik galibiyet oranına en yakın seneler ise 77% ile 98-99 sezonu ve 73% ile 86-87 sezonu. Dediğim gibi fikstür faktörü de olduğundan net bir karşılaştırma yapmak doğru olmaz fakat oldukça yüksek bir galibiyet yüzdesi ile oynadığımızın da altını çizmek gerekir.

Sene başına hızlı bir geri dönüş yaparsak, Ufuk Sarıca hakkında soru işaretlerim olduğunu söylemiştim. Bu soru işaretleri koç olarak bize katabileceklerinden emin olmamam üzerineydi, fakat genç jenerasyondan bir koç olması sebebi ile Türk basketbolu adına ikinci bir şansı hak ettiğini ifade etmiştim. Açıkçası ilk yarı performansımızı değerlendirdiğimizde, Ufuk Hoca’nın bu şansı çok çok iyi kullandığını söyleyebilirim. Oluşturduğu takım, bu takımın sergilediği basketbol ve aldığı sonuçlar kolay kolay eleştirilecek konu bırakmıyor bizlere. Sadece değinilebilecek bir konu olarak altyapı oyuncularımız Onur Çalban ve Onur Kentli’nin, Serkan Menteşe’yi (son birkaç maçtır kadroda da yok kendisi) ve Mert Celep’i (çok genç bir oyuncu) dışarda bırakıyorum, geçen sene aldığı sürelerden çok da farklı süreler almamış olması, sene başında yapılan altyapıya önem veren açıklamalarla paralel durmuyor. Fakat maçların daha sertleştiği ikinci yarıda, rotasyon için kendilerine daha çok süre verileceğine inanıyorum.

Özetleyecek olursak, gerek basketbol şube yönetimi, gerekse de teknik kadro ve oyuncular, sahadaki performansları ile kendi özerkliklerini ilan etmiş durumdalar. Tarihimizdeki en iyi ilk yarı performansına tanık olduk ve bunu tek kulvarda değil, Türkiye Kupası, Eurochallenge ve TBL gibi zorlu 3 kulvarda yerine getirdik. Bunda en büyük pay tabi ki oyuncularımızın ve ardından Ufuk Hoca ile ekibinin. İnanıyorum ki bu performansı lig sonuna kadar sürdürmek için ellerinden gelenden fazlasını yapacaklar, yönetimsel anlamda yaşanan sıkıntılarla gerilen, üzülen, kahrolan camianın ve taraftarın yüzünün gülmesini sağlayacaklar. Dediğim gibi, sergiledikleri performans ile kendi özerkliklerini ilan eden bu şubeye neden yapılacak ilk kongre ile resmi özerklik tanımayalım ??

Bir kez daha sergiledikleri bu performans için başta oyuncularımıza ve Ufuk Hoca ile ekibine olmak üzere, şube yönetimine kendi adıma teşekkürlerimi sunuyorum. Bu akşam başlayacağımız Top16 serüvenimizde sonsuz başarılar…

Erinç Atilla

P.S. Yazıyı kontrol ederken açıklanan bilgilere göre, TBL All-Star’da Türk Yıldızlar kadrosunun koçu Ufuk Sarıca seçilmiş. Ayrıca Bobby Dixon ile Alade Aminu Yabancı Yıldızlar kadrosunda yer alacak ve Jon Diebler 3’lük yarışmasında boy gösterecek. All-Star hafta sonunda Karşıyaka’mızı temsil edecek oyuncularımıza ve koçumuza bol şans.

13 Ocak 2013 Pazar

Koltuk Sevdası

Ülkemizde ve dünyada mevki sahibi olanların vazgeçemedikleri yegane sevdalardan biridir koltuk sevdası. Bir kez gücü , yönetimi ele geçirince kök salıverirler , insan kendini kaybeder derler. Makamı bırakmamak için ellerinden geleni yaparlar. Vaatleri , açıklamaları o kadar tutarsızdır ki her seferinde kendilerini aşarlar. Bizlere de yok artık demek düşer. Hem de her seferinde.

Meşhur bir filmimiz var. Zübük. Politikacıların attığı binbir taklayı ve mevki , güç uğruna neler yapabileceğini çok açıkca hicveden bir baş yapıt. Tekrar tekrar izleyip her izlendiği zamanın yöneticileri ile birçok benzerliğin rahatlıkla görülebileceği gerçekten ileri görüşlü bir eser.

Kulübümüzün içine düştüğü çıkmazı biliyorsunuz. Onlar yoksa biz varız diye ortaya çıkan Cihan Büyükoral ve yönetimi bütün camiayı keşke sizler de olmasaydınız diye sayıklatıp duruyor. Ciddiyetsiz ve dalga geçercesine açıklamalar , bir gün kongreye gidiyoruz diye açıklama yapıp sonra resmi olarak bir kongre kararı almadıkları kongreyi iptal ettiklerini bildirmeleri, camianın büyüklerine edilen küfürler , bir restoranda yönetime talip olduklarını belirten diğer grupla tesadüf ederi karşılaşınca gerçekleşen ufak bir görüşmede bile KSK başkanına yakıştıramadığımız davranışlar içinde bulunulması ve diğer masalardaki insanların " Kim bu terbiyesiz adam ? Neler oluyor ? " diye garsonlara sorması ve Karşıyaka Spor Kulübü başkanıdır kendileri diye tanıtılması gerçekten kulübümüz için bulunmaz bir nimet. Say say bitmiyor sinir krizi geçirtecek cinsten saçmalıklar.

Kaçan oyuncular , bizim istemediğimiz oyuncular zaten gidecekti diye açıklamalar , kampa bile doğru düzgün gidemeyen bir takım , yetiştiricilik bedelleri ödenmezse A2 takımımızdan bile takviye yapamadan çıkacağımız 2. yarının ilk maçı olan Manisa deplasmanı , bu arada bir ay önce takımı zor durumda bırakıp gitmem diyen oyuncuların da ilk fırsatta kaçması da ayrı bir trajikomik olay. Bazen de hak etmeyen kişileri yere göğe sığdıramıyoruz. En güzel cevabı suratımıza yapıştırıveriyorlar. Neyse kalan sağlar bizimdir ama en zor zamanda bırakıp gitmeyenlere de ayrıyetten teşekkür etmek istiyorum. En azından bu seneyi atlatmamız lazım.

Herkesin dilinde basketbol şubesinin başarısı var bu aralar. Yönetimin ısrarla kalmak için öne sürdüğü bahanelerden mi desem argümanlardan biri de hep basketbol şube üstüne. Basketbol şube bozulmasın. Korkunç bir bataklığa sürükleniyoruz ve basketbol şubenin derdine düşülmesi bana çok garip geliyor. Sonuçta basketbol şubenin başında yer alan Mutlu başkan şubedeki başarısında büyük pay sahibiyken , içinde bulunduğu ana yönetimin başarısızlığında Cihan başkanla beraber en büyük pay kendisinindir. Holdingden gelen paralarla ödemenin yapıldığı basketbol şubede sular durgun olabilir ama bütçe açığı verildiği ve şehir efsanesine dönüşen kaynakların bir türlü yaratılamadığı bir ortamda sezon sonuna doğru aynı futbolcular gibi basketbolda da kriz kapıya dayanabilir. Basket şubenin başarısı hem ana yönetim için hem de şube yönetimi için arkasına saklanacakları bir kalkan olmamalıdır.

Kulüp elden giderken basket şube yönetimi kalsın diye kongreye gitmemeyi hoş görmek bence saçmalıktır. Holdingden gelen parayla bir yere kadar zaten yeni gelen isimler de basket şubeyi çok güzel idare edebilir. Bir de üstüne kendi yaratabilcekleri kaynakları eklerlerse sezon sonunu en az sıkıntıyla atlatabiliriz.

Cihan başkan insanlar sana oy verdiğimiz ellerimiz kırılsaydı da o gün keşke oy vermeseydik diyor. Bir kulübün geleceğiyle kişisel hırslar yüzünden bu kadar oynanmaz. Keşke sizler de olmasaydınız. İskender Tuğsuz gelse sizin kadar bu camiaya zarar veremezdi diye düşünüyorum.

5 Ocak 2013 Cumartesi

Özerklik

Dönem dönem farklı kesimlerden insanların farklı ortamlarda konuştuğu ütopik projelerin başındadır özerkliğe kavuşmuş bir Karşıyaka Spor Klubü. En son da yanlış hatırlamıyorsam 29 Şubat 2012’de yazdığım yazıda değinmiştim, basketbol şube özelinden yola çıkarak özerklik konusuna. Önümde iki seçenek olması durumunda her zaman oyumu özerklikten yana kullanacağımı da farklı platformlarda istikrarlı bir şekilde dile getiriyorum. Bu özerk yapı aynı zamanda yetki devrini de gerektireceğinden, modern iş idaresi yöntemleriyle de paralellik sergileyecektir.
Her türlü kupaya ve başarıya tercih ediyorum ben, özerklik, kurumsallaşma ve altyapı’yı ayağa kaldıracak projeleri. Fakat ne yazık ki Mayıs 2012’deki kongremizde seçilen Cihan Büyükoral ve ekibi de bu konuda ciddi adımlar atmadı. Şube gelirinin kulübün amiral gemisi olan futboldan ayrı olması sebebi ile basketbolda kısmi özerk bir yapımız olduğunu söyleyebiliriz. Fakat Futbol şube özelinde yaşananlar, yanlış diyaloglara girilmesi ve en önemlisi de maddi problemlerimizin hiç birine söz verildiği gibi çözüm bulunamaması sonucunda Ocak’ta tekrar Nikah Dairesi’nde buluşuyoruz, yeni yönetimi seçmek adına.

ÜST TARAFA DÖN