30 Eylül 2014 Salı

Eurocup 2014/2015 Normal Sezon Grubumuz, Fikstür ve Yarışma Formatı

Bu sene biraz geriden gelebildim yazmak için...O sebeple tüm bilgileri tek yazıda toplamak istedim...

Dün yapılan kura çekimleri sonucunda, ikinci torbadan (Türkiye torbası da diyebiliriz) katılan takımımızın grubu belli oldu. Normal sezonda mücadele edeceğimiz grubumuz aşağıdaki gibi;

F Grubu
KK Buducnost Voli Podgorica- Karadağ
Pınar Karşıyaka - Türkiye
Lokomotiv Kuban - Rusya
PAOK Thessaloniki - Yunanistan
Stelmet Zielona Gora - Polonya
BK Ventspils - Letonya

Kısa kısa yorumumu paylaşayım;

KK Buducnost Voli Podgorica- Pınar Cup'ta izlediğimiz bir takım fakat özellikle bizimle olan maçtaki kadar kötü bir performans sergileyeceklerini düşünmüyorum. Kadro olarak fena olmayan oyunculara sahipler başta Capin ve Sehovic olarak. Deplasmanda zorlanabileceğimizi düşünsem de, yine de galibiyet ile döneceğimize inanıyorum.

Lokomotiv Kuban - Grubumuzun diğer yeşil-kırmızı ekibi...Eurocup'ın takımı değiller, açıkçası rahat bir şekilde kendilerini Final4'da bulacaklardır.

PAOK Thessaloniki - Neredeyse baştan aşağıya yeniden kurulan bir ekip. Yıllardır finansal anlamda rahat günlerden uzakta olmalarının bedelini, geçtiğimiz sezon yarı finalde PAO'ya elenen takımı koruyamayarak ödediler. Belki bugüne kadar en çok eleştiri aldığımız konu olan pota altı rotasyonu konusunda bizimle paralel durumdalar, ciddi bir uzun oyuncuya sahip değiller (ki ben aldığımız eleştirilerin de çok hakkaniyetli olduğuna inanmıyorum). Kağıt üzerinde, deplasmanda dahi zorlanmıyor olmamız gerekiyor, fakat iç saha avantajları bilinen bir gerçek. Geçen sezon deplasmanda kağıt üzerinde bizden kötü takımlara kaybetmiştik ve bunun bedelini ödemiştik, bu sene bu lüksümüzü ancak ve ancak Selanik deplasmanında kullanabiliriz gibi duruyor.

Stelmet Zielona Gora - Fena sayılmayacak bir kadroları var, fakat Polonya basketbolu olarak, oturmuş bir ekollerinin olmaması, aynı kadroda Steven Burtt ve Hosley'i toplayarak, biraz "başına buyruk" bir imaj çiziyorlar. Tempolu basketbol oynayacaklarını düşünerek, iki galibiyet almanın kilidinin set hücumlarına dönmek ve tempoyu düşürmek olacağına inanıyorum.


BK Ventspils - Öyle ya da böyle geçen senenin Letonya şampiyonu bir ekip. Eski oyuncumuz Chatman'ı tekrar ARENA'da izlememizi sağlayacaklar. Pota altı oyuncuları Meiers'e dikkatli olmakta fayda var. Pınar Cup'ta izlediğim, geçtiğimiz seneye göre bir nebze daha yıpratıcı savunmamızla işi bitireceğimize inanıyorum.

Bu yorumların sonucu olarak, gruptan ikinci olarak çıkacağımıza ve ilerleyen turlar için önemli bir avantaj elde edeceğimizi düşünüyorum. Şimdiden, başta oyuncularımız olmak üzere, Ufuk Sarıca ve teknik ekibine başarılar dilerim.

Yarışma formatını da şu şekilde özetleyeyim;


Normal Sezon, 6 takımlı 6 grup'tan ilk 4'e girenler bir üst tura kalıyor. İlk iki sırada yer alacak takımlar, çapraz grubun üçüncü ve dördüncü sırasındaki takımlarla eşleşecek.

Son32, İlk turdan gelecek 24 takıma, Euroleague'den elenecek 8 takım dahil olacak ve 4 takımlı 8 grup oluşacak. İlk 2'ye girenler bir üst tura kalıyor. Grupları lider bitirenler, çapraz grupların ikincileri ile eşleşecek ve iç saha avantajına sahip olacak.

Son16, Son32'den çıkan takımlar iç saha/dış saha şeklinde iki maç üzerinden elenecekler. Bu sebeple maçların berabere bitme şansı var. Kazananlar, bir üst turda çapraz eşleşmeye girecek.

Çeyrek Finaller, Son16'dan çıkan takımlar çapraz eşleşme ile iç saha/dış saha şeklinde iki maç üzerinden elenecekler. Bu sebeple maçların berabere bitme şansı var. Kazananlar, yarı finalde çapraz eşleşmeye girecek.

Yarı Finaller, Son8'den çıkan takımlar çapraz eşleşme ile iç saha/dış saha şeklinde iki maç üzerinden elenecekler. Bu sebeple maçların berabere bitme şansı var. Kazananlar, finalde eşleşiyor olacak.

Final, Yarı Final galiplerinin eşleşeceği final, iç saha/dış saha şeklinde iki maç üzerinden elenecekler. Bu sebeple maçların berabere bitme şansı var. Son32 aşamasında grup lideri olan takım iç saha avantajına sahip olacak. Finaldeki her iki takımın da Son32'de lider olması durumunda, Son16'da daha fazla maç kazanan takım saha avantajını ele geçirecek. Bu konuda da eşitlik varsa final ekipleri arasında, Son16'da daha fazla sayı marjı ile maç kazanan ekip iç saha avantajını alacak. Eurocup şampiyonu, 2015/2016 sezonunda doğrudan Euroleague'de oynama şansı elde edecek.

Normal Sezon fikstürümüzün ilk 3 maçının tarihleri belli;

15 Ekim - PAOK Thessaloniki  (İç Saha)
22 Ekim - KK Buducnost Voli Podgorica (Deplasman)
29 Ekim - BK Ventspils (Deplasman)
Kasım - Stelmet Zielona Gora (İç Saha)
Kasım - Lokomotiv Kuban (Deplasman)
Kasım - PAOK Thessaloniki (Deplasman)
Kasım - KK Buducnost Voli Podgorica (İç Saha)
Aralık - BK Ventspils (İç Saha)
Aralık - Stelmet Zielona Gora (Deplasman)
Aralık - Lokomotiv Kuban (İç Saha)


Fikstür açıkçası bizim avantajımıza. Son maça Kuban'ın rahat çıkma ihtimali var, ve içerde ekstra bir galibiyet alabiliriz. Soğuk ve ulaşımı nispeten zorlu Letonya deplasmanına Ekim sonunda gidiyoruz (29 Ekim'in resmi tatil olduğunu hatırlatmak isterim).

 

Hep dediğim gibi, mücadele konusunda saha içi ve saha dışı faktörlerle daha adil olan Avrupa macerası, takımımız ve kulübümüz için önemli bir fırsat. Güçlü başlayıp, uzun bir Avrupa macerası olması dileğiyle...

 

 

Erinç Atilla
   

19 Eylül 2014 Cuma

Şehrinin Takımını Tut !!!


Uzun bir süredir devam eden sessizliği anlamlı bir yazı ile bozma zamanı sanki… Yine uzun bir süredir devam eden artık kanıksanmış bir tartışma konusu ile… Hazır da sezonlar yeni başlarken… Bir insan neden şehrinin takımını tutar veya bir insan neden şehrinin takımını tutmalıdır… Veya tutmalı mıdır?
 
Sorunun temeline indiğimizde, aslında ülkemizde de spor örgütlenmelerinin gayet yerel düzeyde olduğunu görebiliriz… Mahalle takımlarından, semt takımlarından, ilçe ve şehir takımlarından bol bir şey yok ülkemizde… Fakat konu destek olma, taraftarlık ve sorumluluk alma kısmına geldiğinde, çoğunluk doğduğu, büyüdüğü toprakları unutup kilometrelerce uzaktaki takımların, TV karşısında gördüğü oyuncularına hayranlık duyuyor, şanslıysa senede 1 defa staddan izleyebildiği takımların formalarını alıyor, kaynak aktarıyor… Pek sevgili medyamız da, “3 Büyük Masalı” anlattıkça ve bu masaldaki gerginlik unsurunu doğru kullandıkça cebine giren paraların arttığını görüyor ve bir semt takımının Avrupa’da finale yürümesi, bu masalın ortak kahramanlarından birinin antrenmanındaki kavgadan daha az yer bulabiliyor pek sevgili basınımızda… Bunun sonucunda, genç yaştakiler de kilometrelerce uzaktaki takımlara sevdalanmaya devam ediyorlar, gözden uzak olanın gönülden de uzak olacağı gerçeğini yok saymaya çalışarak… Peki, futbol özelinde hep benzemeye çalıştığımız İngiltere’de durum nasıl? Açıkçası hiç de bizdeki gibi değil… Çoğunluk oturduğu bölgenin takımını tutuyor, başka takımı tutmayı aklından bile geçirmiyor… O sebeple Londra’ya yarım saat mesafedeki Reading, Premier League’e çıktığında stadının yarısından fazlasını kombine olarak satabiliyor ve seyirci ortalaması bizim pek(!) bir Süper Lig’imizin en kallavi ortalamaları civarında çıkabiliyor… Kendi tecrübelerimden bir örnek vereyim,  Amsterdam’da hangi spor mağazasına NEC Nijmegen forması sorduysam, oldukça ters yanıtlarla çıkmak durumunda kaldım mağazadan… Bu olayı yaşarken, Amsterdam’ın temsilcisi Ajax ligde iyi bir konumdaydı ve NEC Nijmegen küme düşme potasındaydı, aralarında ciddi bir rekabet de yoktu anlayacağınız… Yani aslında, Batı’ya bakarken bile, sadece işimize geldiğimiz açılara bakıp kendimizi kandırdığımız bir gerçek var… Bu kandırılma sonucunda, tüm Türkiye’nin ciddi oranda vergi yükünü çeken Kocaeli’nin takımı Kocaelispor’un durumu yürek burkuyor… Bu kandırılma sonucunda koskoca İzmir’in takımları ve Karşıyaka maddi problemlerle uğraşıyor… Bu kandırılma sonucunda Anadolu kentlerine gelen 3 Büyük(!), şehir takımlarının kritik maçlarından çok daha fazla heyecan yaratıyor… Bu kandırılma sonucunda duvarında Malatyaspor takvimi gördüğüm manava hevesle “demek Malatyasporlusunuz” dediğimde, “yok abi Fenerbahçeliyim ben” cevabını alabiliyorum… Ve sonuçta TV karşısında mutlu olmayı kabullenmiş, stadın önünden geçmeyen, kendi çevresindeki değerlere sırtını dönmüş bir toplum… Ölçülmesi zor fakat yine de sorayım, en yakınındaki değerleri yok sayan bir birey, ülkesi için ne kadar hayırlı olabilir? Kendi evini temiz tutmayan, apartmanını, sokağını temiz tutar mı?

Peki, bizim gibi kendi semtinin kendi şehrinin takımını tutanların sevdası nerden gelmekte, dertleri nedir bu artık azınlıkta kalan insanların… Bunun da cevabı çok basit aslında… En temel sebebi şu cümle ile açıklayabiliriz sanırım; “Life Father, Like Son”…Babasının elinden tutarak stadın yolunu tutmuş, semtinin, şehrinin takımının maçlarına gitmiş bir birey için, mutluluk duygusu, aidiyet duygusu kilometrelerce uzakta bulunabilecek bir kavram mıdır? Hiç sanmıyorum… Bir diğer nokta ise, yerel değerlere önem verme arzusu… Birey, en yakınındakine en fazla değeri verir normal olarak değil mi? Evde annesine, babasına, eşine, en yakın arkadaşına… Bu çemberi bir kademe genişletin, semtinin takımına karşı vereceği değer mi daha fazladır kilometrelerce uzaktaki bir takıma mı? Normal şartlar altında tercihi elbette ilk seçenek olacaktır… Normal şartlar diyorum, çünkü ülkemizde derbi maçlarından derbi maçlarına ortaya çıkan, takımın bırakın ilk 11’ini, teknik direktörünü dahi bilmeyen ama sorsan gönülden taraftar olanlar çoğunlukta… Sosyal ağların derbi maçları sırasında aldığı hal ve vaziyet ortada… Senede bir formasını giymeyi akıl edenler, sevdası peşinde koşanlara, sevdası uğruna fedakârlık yapanlara nasıl baskın gelebilir ki… Ve son olarak da katkı verme, katma değer yaratma… Politikadan örnek vereyim, siyasete ilgi duyduğunuzda ilk iş olarak ne yapıyorsunuz, desteklediğiniz partinin yerel organizasyonlarına üye oluyorsunuz kalkıp kilometrelerce uzaktaki organizasyonuna değil… Veya çevreye karşı duyarlılığınız var, üye olacağınız oluşum, şehrinizle, ülkenizle ilgili mi olur yoksa farklı bir ülkedeki ile mi? Peki bunun altında yatan sebep ne? Basit değil mi yine cevap, en yakınındaki oluşumlara katkı verme gücü çok daha fazladır insanın… Eğer insan, bencil değilse, almak kadar vermek olgusuna da inanıyorsa… Sadece kendini düşünüp mutlu olmak isteyen bir birey elbette ki her sene farklı takım da tutabilir, şampiyonluk şanslarına göre, hep iyi gün yaşama arzusu sonucu… Ama yaşadığı topraklara bir nebze de olsa destek olmak isteyen bir bireyin sergileyeceği davranış çok daha farklıdır… Siz hiç, kilometrelerce uzaktaki takımının yönetimine seçilen, sözü dinlenen bir birey duydunuz mu? İsterseniz ben size, kendi semtinin, kendi şehrinin takımını önce tribünden destekleyen akabinde yöneticisi olan onlarca insanın iletişim bilgilerini vereyim… Sevdikleri, değer verdikleri semtlerini, şehirlerini temsil eden takımın başarısı için emek harcamak, bir insanın manevi tatmine ulaşması için ne güzel bir yol…

Bir insan elbette ki istediği takımı tutabilir… Buna yasak konamaz… Fakat ne öykündüğümüz Batı toplumlarında, ne Amerika’da güce tapma, yerel değerleri yok sayma bizim toplumumuzdaki boyutta… Önce en yakınındakileri, mahalleni, semtini, şehrini el üstünde tutacaksın, bu kavramlara değer vereceksin, katkı koyacaksın ki, en nihayetinde de ülken için bir katma değerin olsun… Yakınındaki için çaba sarf etmeye sırtını dönen insanın değer yargıları temelden bozulmuş demektir… Akdeniz insanı olmakla övünülen bir toplumda, Akdeniz insanının en temel karakteri olan “tutku” nerede peki? Kilometrelerce uzaktan düşülen sevdalarda mı?

Gözünüzü kapatıp, hayalini kurun… Sabah evden formanızı giyip çıkmışsınız… Mahallede yürürken arkadaşlarınızla selamlaşıyorsunuz, hep beraber stada/salona doğru yürüyüş başlıyor… Gidilecek adrese yaklaştıkça tanıdık simaların sayısı da artıyor, muhabbetin koyuluğu ile… Ve başlama düdüğü çalmadan önce sağınıza solunuza baktığınızda binlerce arkadaşınızı görüyorsunuz...Aynı renklere gönül vermiş, o renkler uğruna çaba sarf eden insanlar bir birini tanımasa dahi arkadaş olmazlar mı? Maçın sonucunun ne kadar önemi olabilir ki, önemli olan aynı değer için bir olmak değil mi?

Yaşasın semtine, şehrine ihanet etmeyen nesiller !!! Yaşasın semtinin, şehrinin takımı tutanlar !!!
 

Erinç Atilla

4 Haziran 2014 Çarşamba

2013-2014 Basketbol Sezonu Verimlilk Puanları


Yönetiminde yer aldığım bir takım olduğu için çok fazla yorumlama kısmına girmeyeceğim. Aşağıda farklı kırılımlarla oyuncularımızın sahada kaldıkları dakika başına ürettikleri verimlilik puanlarını görebilirsiniz...Bu hesaplamalar sadece istatistik kağıtlarına yansıyanlarla yapılıyor, bunu tekrar hatırlatmak isterim ve baz data olarak herkese açık istatistikleri kullandım...Yapmak istediğim tek hatırlatma, az süre alan oyuncuların hesaplama sonuçları yanıltıcı olabiliyor, 30 saniye sahada kalıp 1 hücum rebound'ı alınca çok yüksek çıkabileceği gibi, sadece 1 top kaybı yapınca da çok düşük çıkabiliyor, o sebeple az süre alan oyuncuları değerlendirme dışında tutmakta fayda var; Egemen Güven, Onur Kentli, Mert Celep bu isimler olacaktır.




Erinç Atilla

2 Haziran 2014 Pazartesi

2014 Yaz - Basketbol Şampiyonları


Basketbolseverlerin bu yaz bekledikleri tarih 30 Ağustos, 2014 Dünya Şampiyonası. İspanya'da yapılacak olacak turnuvaya parayı bastırıp katılan bir Milli Takımımız var. Fakat o tarihe kadar basketbola uzak kalacağımız anlamına da gelmiyor bu durum.

8-20 Temmuz tarihleri arasında Girit'te U20 Avrupa Şampiyonası düzenleniyor olacak. Takımımız C Grubu'nda mücadele edecek, rakipleri ise Karadağ, İtalya, Çek Cumhuriyeti ve Hırvatistan.

24 Temmuz-8 Ağustos tarihleri arasında Konya'da U18 Avrupa Şampiyonası düzenlenecek. Takımımız C grubunda, Yunanistan, Bosna Hersek ve Çek Cumhuriyeti ile mücadele edecek.

20-29 Ağustos tarihleri arasında Letonya'da U16 Avrupa Şampiyonası düzenlenecek. A Grubu'nda mücadele edecek takımımızın rakipleri ise Sırbistan, Finlandiya ve Litvanya olacak.

Şimdiden takvimlere not almakta fayda var. Mücadele edecek tüm oyunculara ve teknik heyetlere başarılar.


Erinç Atilla

9 Şubat 2014 Pazar

KUPA BİZİM !!!


Bu fotoğrafta yer alan, yer almayan...Şu dakikalar itibariyle tüm Karşıyakalıların mutluluktan uçmasını sağlayan...Bizi Çarşamba'dan beri her gün daha da fazla onurlandıran...Başta oyuncusu olmak üzere, Ufuk Hoca ve ekibine, kulüp başkanımız Sayın Fatih Diniz ve şube başkanımız Sayın Tamer Ustaoğlu ve yönetimdeki tüm arkadaşlara...İyi ki varsınız !!! İyi ki Karşıyakalıyız !!!

Bu akşam itibariyle hepimiz rahat uyuyabileceğiz...ÖZGÜR'ümüze bir kupa sözümüz vardı ve bunu gerçekleştirdik...Emeği geçen herkese sonsuz teşekkürler...

2013-2014 Türkiye Kupası Şampiyonu; Pınar KARŞIYAKA !!!


Erinç Atilla

8 Şubat 2014 Cumartesi

AYMAZLIK !!!


Yukarıdaki fotoğraf bugünün, Türkiye'de en yüksek tirajına sahip gazetelerinden birinden, Hürriyet'ten.

Türkiye'deki ikinci popüler spor olan basketbolda Türkiye Kupası Yarı Finalleri oynanıyor...Maçların gazetenin 4 spor sayfasından toplamda aldığı pay yaklaşık 24'te 1'i kadar !!! Bu mu Turgay Demirel'in "marka değerini yükselttik" dediği basketbol ligimize kendi basınımızın ilgisi ?? Federasyon'dan buna bir dur diyecek kimse yok mu ??

Fenerbahçe Ülker'e karşı oynadığımız maçı, ilk düdükten son düdüğe kadar kontolde götürmüşüz, çok kısa bir süre dışında momentum elimizde olmuş, ama haberin başlığı, "İki Dev de Gitti"...Diğer maç beni çok ilgilendirmiyor fakat, "iki dev" olarak kast ettikleri ancak ve ancak bütçeler olabilir, sadece oyuncu bütçesinin 30 Milyon USD olduğu konuşuluyor Fenerbahçe Ülker'in. Bu kadar bütçeler arasında astronomik farka rağmen, maçı domine eden takımımızın hakkını vermeyip, haberi "İki Dev de Gitti" olarak vermek, en kibar tabiriyle, iş bilmezlik, aymazlık ve güce tapma olabilir...

Gün olacak, devran dönecek...Ve işte o zaman, bugünün güce tapanları bize ulaşmak için sıraya girdiklerine, hak ettikleri şekilde davranış görecekler...


Erinç Atilla

4 Şubat 2014 Salı

2014 Dünya Şampiyonası - İSPANYA


Türkiye Basketbol Federasyonu'na 20 senedir kamp kuran ve ne pahasına olursa olsun o koltuğu bırakmayarak, federasyonu Turgay'ın Basketbol Federasyonu'na çeviren bir federasyon başkanı, bu federasyon başkanının ahbap çavuş ilişkileri ile oluşturduğu teknik heyet ve o teknik heyetin, sırf federasyon başkanı hükümetle ters düşmesin diye basketbol dışı faktörlere göre oluşturduğu bir takım...ne yazık ki bizim Milli Takımımız...

Geçtiğimiz yaz rezalet bir turnuva geçirmiştik hatırlarsanız...Tek bir galibiyet alarak adeta elimizdeki yetenekleri özgüven testine sokmuş, hepsinin "bizim gerçekten kapasitemiz bu mu" sorusunu sormalarına sebep olmuştuk...Hoş, zaten kendi evimiz dışında herhangi bir başarısı olmayan, koca bir balona dönüşmüş bir "basketbol ülkesi"ydik de, ana akım medyada bunları konuşabilecek cesareti gösterenler sınırlıydı...

Bu performansın üzerine, FIBA, 2014'te yapılacak Dünya Şampiyonası için katılım bileti vermedi bize ve kriterlerinden biri maddi bağış olan wild-card yolunu gösterdi. Konuşulan rakamlar en az 1 Milyon İsviçre Frankı, bugünkü kurdan dönersek 2.955 kişinin asgari ücreti kadar...Bizim ödediğimiz rakamı hiç bir zaman federasyonumuzdan öğrenemeyeceğiz, zira kendileri henüz dağıtılan 28 Milyon TL'nin hesabını verebilmiş değiller...Fakat konuşulanlar bizim bu tutarın da üzerinde bir ödeme yaptığımız yönünde...Bir nevi bastırdık parayı, katılım hakkını aldık...Sahadaki mücadele ile yapamadığımızı, kendilerinin kazanmadığı paralarla yaptı federasyonumuz...Ve bu durumu da gayet mutlulukla lanse eden TV kanalları ve yazılı basın var ülkemizde...

Adettendir, grubumuzu inceleyelim kısaca (belki biraz daha para verseydik doğrudan bir sonraki turdan da başlayabilirdik, kim bilir)...

Dominik Cumhuriyeti...FIBA sıralamasında 26. sırada yer alan bir ekip. Kadrolarında Strasbourg'da oynayan Ricardo Greer, Sacramento Kings'de oynayan Francisco Garcia, Fuenlabrada'da oynayan James Feldeine ve Valldoid'de oynayan Eulis Baez bulunuyor. FIBA Americas'ı Arjantin'e yenilerek dördüncülükle kapatan bir ekip.

Amerika Birleşik Devletleri'ni sanırım yazmama gerek yok...2010'da İstanbul'da kupayı kaldıran ekip...

Finlandiya...Bize yabanci bir ekip değil, geçtiğimiz yaz Eurobasket 2013'te rakibimizdi, yenildiklerimizden...FIBA sıralamalarında 39. sırada bulunuyorlar. Khimki ile bize rakip olan Petteri Kaponen ve Aris'te oynayan Hanno Mottola dışında yüksek profilli bir basketbolcusu olmayan fakat buna rağmen geçtiğimiz yaz en çok beğeni toplayan basketbolu oynayan ekiplerden biri...Bizim gibi wild card sayesinde şampiyonada yer alıyorlar. Eurobasket 2013'ü onunculukla tamamlamışlardı.

Yeni Zelanda...FIBA sıralamasında 19. sırada yer alan bir ekip. Kadrolarında öne çıkan tek oyuncuları Thomas Abercrombie. Ligimizde forma giyen Kirk Penney'nin takıma katılma ihtimali bulunuyor, o zaman çizgi gerisinden tehlike arz eden bir takım olabiliyorlar. Fakat yine de potansiyelleri oldukça limitli.

Ukrayna...Avrupa basketbolunda ayrıldığı Rusya'nın gölgesinde kalmış bir ülke olarak yer bulabiliyor kendilerine. Fakat geçtiğimiz yaz, bizim beceremediğimizi becermişler ve Eurobasket 2013'ü altıncı olarak sonlandırmışlardı. FIBA sıralamalarında 45. sıradalar. Amerikalı devşirme oyuncuları Eugene Jeter, Hapoel Jerusalem'de forma giyiyor.

FIBA sıralamalarında yedinci sırada bulunan takımımız ancak wild card ile turnuvaya katılabiliyor. Federasyondan çok uzun zamandır memnun olmayan biris olarak, geçen seneden aldığım bir kararımı uygulamaya devam ediyor olacağım...İspanya'da mücadele eden Milli Takımı desteklemeyeceğim. Bu kadar yanlış işlere giren bir federasyonun oluşturduğu bir takımı Milli Takımım olarak kabul edemiyorum...Bir basketbolsever olarak TV karşısındaki yerimi yine alacağım, ama seyredeceğim maçları tamamen maçtan beklediğim basketbol düzeyine göre seçiyor olacağım...Bu federasyonun oluşturduğu Milli Takım, benim desteğimi hak etmiyor, çünkü beni temsil etmiyor...

Şampiyonaya katılan tüm takımlara başarılar...Elbet favorim, Amerika Birleşik Devletleri, ev sahibi İspanya ve Arjantin olacak. İspanya'nın grubu oldukça zor, turnuvaya yorgun devam edeceklerdir, performanslarını etkileyecek bir faktör olacak. Yunanistan ve Litvanya'dan da iyi işler çıkarmalarını bekliyorum.


Erinç Atilla



ÜST TARAFA DÖN