30 Ekim 2012 Salı

Eurochallenge Başlıyor !!!


İki sezondur mücadele ettiğimiz Eurochallenge ile ilgili ne yazmışım diye baktım da, bayağı bir eskiye Temmuz'a geri gitmem gerekti. Henüz takımımız oluşmamıştı ve ortada bir çok belirsizlik vardı. Şu anda ise TBL'de üçüncü sırada olan, ilk 3 maçını kendi evinde oynamış ve hepsini kazanmış, 2 sene aradan sonra Türkiye Kupası'nda son 8 takım arasında yer alan bir takıma sahibiz. Temmuz'da yazdığım yazıda rakipleri kısaca mercek altına almıştım, tabi o zaman fikstür belli değildi, fikstürü de paylaşmak gerekir, saatler Türkiye saati ile (maç saatlerinde değişiklikler olabilir).

6 Kasım 2012 - Tofaş (Deplasman) 20.00

13 Kasım 2012 - KRKA (İç Saha) 20.30
20 Kasım 2012 - ETHA (Deplasman) 19.30
27 Kasım 2012 - Tofaş (İç Saha) 20.30
4 Aralık 2012 - KRKA (Deplasman) 20.00
11 Aralık 2012 - ETHA (İç Saha) 20.30

Hem lig hem de Avrupa macerası kolay olmayan bir fikstür ile başlıyor, en büyük handikabımız ise ligdeki 3 maçı da iç sahada oynamak olacaktır. Bu dönemdeki fikstürümüz şu şekilde; Tofaş (Deplasman) - Tofaş (Deplasman) - Fenerbahçe Ülker (İç Saha) - KRKA (İç Saha) - Royal Halı GBB Spor (Deplasman) - ETHA (Deplasman) - Banvit (İç Saha) - Tofaş (İç Saha) - Hacettepe (Deplasman) - KRKA (Deplasman) - Galatasaray Medikal Park (İç Saha) - ETHA (İç Saha). Zaman buldukça rakipleri biraz daha detaylı olarak incelemek üzere sonlandırıyorum bu mesajı.

Haftaya başlayacak Avrupa macerasında başta oyuncularımız olmak üzere, teknik heyetimiz ve yönetimimize başarılar...

Erinç Atilla

29 Ekim 2012 Pazartesi

Uyandın Mı Prenses ?

İzmir Atatürk Stadını sadece isminden dolayı sevsek de Karşıyaka aşkı için yola çıktık. Bana maça  gelirken demediler ki bir uyuyan güzel , sarı yağmurluklu prenses de orada olacak diye.

Sahadaki futbolu konuşmaya gerek var mı ? Orta sahamız olmadan maç kazandığımız oyunlardan bir tanesiydi. İyi oynadık dersem yukarda Allah var . Fena çarpar. Yeteri kadar oynadık sadece. Sağolsun Göztepe her zamanki gibi sahada rezilleri oynadığı için bu maçtan mağlup olarak ayrılmamız imkansız gibi bir şeydi.

20 seneye yakındır maçlara gidiyorum. Hele ki bir derbi maçında bu kadar eğlendiğim olmamıştı. Göztepe taraftarının bunda payı çok büyük. İyi ki varsınız. İyi ki maçı Alsancak Stadına almadılar ve bu eğlenceden mahrum kalmadık.


 - Önce maç öncesine gideyim. Maça 1 saat kala tribünlere girişler olurken Göztepe tribününden bir ses " Stadı doldurun ... ... " Cevap gecikmeden " Kulübü satmayın .... .... " " Kulübü satanın ........ ........" Bir anda ses soluk kesiliyordu.

- 1 seneyi aşkın süredir Zühtü Bey ve arkadaşlarına küfürlü beste söyleyen, Kurtuluş Savaşı Gazilerine saydıran Göztepe taraftarları İzmir için bu kadar önemli şahısları anmayı !!! bu maçta da unutmadı. Şuursuzca küfürlerine devam ettiler. Bestenin aslını söylememiz ve Göztepe'nin efsanevi futbolcusu Gürsel Aksel diye bağırmamızla aradaki farkı bir kez daha gözler önüne serdik. Bizler hiç küfretmiyoruz demiyoruz. Küfür ya da kötü tezahuratı da savunmuyoruz ama en azından etik değerlerimiz ve camiaların , ülkenin değerlerine saygımız var.

- Göztepe tribünü bize böyle ortalar açtığı süre boş geçmek ayıp olurdu. Sahada da futbolcularımızın açtığı her ortaya Hamza atladı. İşte Göztepe ruhu !!! Hem sahada hem tribünde. Her zaman Karşıyaka'ya hizmet ediyorlar.

- Göztepe'nin Adanaspor'a olan sempatizisini biliyorduk. O turuncu sis de sanırım bunun göstergesiydi. Büyük şov diye reklam yapıp turuncu sisler ve sus pus bir tribün. Geçen yıldan tek fark meşale olmamasıydı. Sonuçta 2 senedir pek bağıran bir deplasman tribünü göremiyoruz.

- Turuncu sis ve birkaç meşale yakan Göztepe taraftarları deplasman tribünü önünde çimlerin alev almasını sağladılar. Bir yanda çimlerden yükselen dumanlar , yangın ; bir yandan da " Kaf Kaf koyunca bak neler oldu , Göz Göz'ün ... yandı , tutuştu " . Siz kaşındınız arkadaşlar. Biz sadece gerekeni yaptık.

- Maçın ikinci yarısına gelince Göztepe tribünlerindeki bu derin sessizlik içimizi burkuyordu. Ezeli rakip olarak gösterilen , ihale süreçleri bitmek bilmeyen sözde Göztepe , harbi Aliağa Belediyenin suskunluğunu kabul edemiyorduk. " Göztepe uyuyor , rahatsız etmeyin " ile başlayan makaramız ve akıllarına Göztepe diye bağırmak gelen deplasman taraftarları. Maçta oldukları akıllarına gelince Karşıyaka taraftarı olarak kendilerini tebrik etmeyi de ihmal etmedik. Tüm tribün alkışladı. Takdir ettik kendilerini. Ardından " Günaydın , Prenses Uyuyor , Rahatsız Etmeyin " ve bir dünya söz. Artık hepsini burada yazmayayım.

- Yine koltukları kırıp numaradan sahaya atmalar , yine sahaya bir , iki kişi atlayıp polisin önünde salaktan voltalar. Aynen devam.

- Şaban vakası var bir de. Bizim maça ayrı bir hazırlanan , gazetelere demeçler verip tribünlere oynayan Şaban. Hep böyle Şaban.  " Allah'ın sopası yok "

Son olarak ; Uyandın mı Prenses ?

İstatistiklerle Futbol

Rakamlara olan yakınlığım daha önceki farklı post'larda gözünüze çarpmıştır. Bu yakınlığın bir sonucu olarak daha önce futbol ile ilgili yazdığım bir post vardı. Özet olarak alacağım bilgi şu olacaktır; 

6 senenin maç başına ortalama, ilk iki için; 1.89 puan, 1.58 atılan gol, 0.90 yenilen gol...Playoff için; 1.66 puan, 1.38 atılan gol, 1.03 yenilen gol...

Peki 2012-2013 sezonunda neler yapıyoruz ve elimizdeki istatistiğin yukarıdaki ortalamalara göre durumu nedir sorularını cevaplandırmak gerekir. Aslında belirli aralıklarla şahsi twitter hesabımdan paylaşmış olsam da, ilerisi için kendime not, belirli dönemlerle burada da yazmakta fayda var.

9 haftanın sonunda takımımız topladığı 17 puanla ligde üçüncü sırada, kalemizde gördüğümüz 10 gole karşılık rakip kaleleri 11 defa havalandırdık. Maç başına baktığımızda 1.89 puan, 1.22 atılan gol, 1.11 yenilen gol ortalamamız var. Son 6 senenin rakamlarına bakınca ise şu anda ligin üst tarafında kalıp Süper Lig hasretini gidermek için doğru sonuçları aldığımızı görebiliyoruz, oynanan futbolun kalitesi ayrı bir yazı konusu olur.

Bu 9 haftalık dönemi ay bazında ele alırsak ise, ilk 4 haftada 10 puan toplamıştık, kalemizde gördüğümüz 2 gole karşılık attığımız 6 gol ile. Bu dönemin ortalaması maç başına 2.5 puan, 1.5 atılan gol ve 0.5 yenilen gol.

İkinci 4 haftaya baktığımızda ise çok farklı bir tablo çıkıyor ortaya, bu 4 maçta sadece 4 puan toplayabildik, kalemizde 8 gol görüp sadece 3 gol atarak. Bu 4 haftalık ortalamamız maç başına 1 puan, 0.75 atılan gol ve 2 yenilen gol.

9 haftanın sonundaki ortalamamızın, ilk 4 hafta elde ettiğimiz sonuçların büyük etkisi sonucu olduğu ve ikinci 4 haftada sakatlıkların da etkisi ile ilk 4 haftanın kazanımlarından yediğimizi söylemek, uzay mekiği mühendisliği değil. Umarım dün akşam kalemizde gol görmeden aldığımız 2-0'lık galibiyet ile tekrar ligin başındaki performansımıza geri dönüş için ilk adımı atmış oluruz.

Erinç Atilla

Cumhuriyet Bayramımız Kutlu olsun

" Bir ulusun onuru, namusu ve insanlığı iki şeye bağlıdır: özgürlük, bağımsızlık. Türk ulusu büyüktür. Özgürlüğü ve barışı sever. Canı pahasına da olsa, Cumhuriyeti sonsuza kadar yaşatacak güçtedir. Ve yaşatacaktır… " M.Kemal ATATÜRK

23 Ekim 2012 Salı

Zupan’ın Hikayesi

Her şey  serin bir Eylül’de Fucka ve Marko Milic gibi önemli basketbolcuların da gözlerini açtığı Ljubljana’nın kuzey batısındaki Kranj’da başladı. Takvimler 13 Eylül 1982’yi gösterirken, Zupan dünyaya gözlerini açtı. Doğuştan işitme engelli olması sebebi ile çocukluk yılları kolay geçmedi kendisi için. Eline ilk defa basketbol topunu aldığında ise yaşı 14 olmuştu. İşitme engellerin oluşturduğu milli takım’da kendisine hemen yer bulan Zupan, 17 yaşındayken de KD Slovan ile ilk profesyonel sözleşmesini imzalıyordu.

2005-2006 sezonu kendisinin öne çıktığı ilk sene oldu. Performansı onu çoğu gelecek vaat eden Sloven oyuncu gibi Union Olimpija’ya taşıdı. Fakat bu transfer bir çok duruşmayı da beraberinde getirdi, çünkü Zupan, Olimpija ile anlaşma imzalamadan Slovan’daki sözleşmesini tamamlamamıştı. Mahkeme süreçleri bittiğinde ise tarih çoktan 2007 olmuştu.

Takip eden sezonda, 24 Ekim 2007’de, Miha Zupan, Euroleague’de Montepashi Siena karşısında sahaya çıkarak tarihte bu seviyede oynayan ilk işitme engelli oyuncu oluyordu. Sezon sonunda kendisini Yunan ekiplerinden Trikalla’da bulan Zupan bir sene boyunca maddi sıkıntılarla boğuşan ekibin en iyi oyuncusu olmasına rağmen, takımı sezon sonunda 26 maçta sadece 7 galibiyet alarak sondan ikinci olabiliyordu. Nisan 2010’da ise Zupan arkasına bakmadan Yunanistan’ı terk ediyor ve arkasında bayağı bir çalkantı bırakıyordu. 2010-2011 sezonunu ise ilerde bizimle de rakip olacak Spartak St.Petersburg’da geçiren Zupan, burda Eurochallenge’da 24 dakika sahada kalırken, 9.7 sayı, 4.9 rebound ortalaması yapıyordu. Kariyerinde bir çok milli takım tecrübesi bulunmasının yanında, 2010 yılında WIDEX Yılın Sporcusu ödülünü de almıştı.

Buraya kadar baktığımızda Slovenlerin Brian Scalabrine’i olarak Miha Zupan işitme engelli olmasına rağmen profesyonel basketbol dünyasında etki yaratan, alkışlanacak bir oyuncu olarak gözüküyor. Ama işte her şey 24 Mart 2011’de ARENA’da sahaya çıkana kadar...NTVSpor’un da yayınladığı (ekranlara geldi mi bilmiyorum) maçta, ortada hiç bir şey yokken, bulduğu boş bir smaç sonrasında elleriyle cinsel organını tutup taraftara göstererek taraftarı tahrik eden de buraya kadar ayakta alkışlanmayı hak eden aynı Miha Zupan.

Telekom forması altında ARENA’ya gelecek Zupan’a tepkiler olacaktır, kolay unutan bir tribün değiliz, ne olumlu hareketleri ne de olumsuzları. Slovenya’nın Kranj şehrinde başlayan hikayenin son bölümleri oldukça çirkin. Bunu da herkesin bilmesi gerekir diye düşünüyorum...

NOBEN POT İTİ VEN* !!!

Erinç Atilla

*No Way Out

22 Ekim 2012 Pazartesi

Güzel Şeyler

Skunk Anansie ile başlamıştım güne, Skin'in berrak sesi evde yankılanırken, geçmişten gelen düşüncelerle, hedonist birisinin Karşıyaka'lı olma veya Karşıyaka'lı birisinin hedonist olma ihtimallerinin ne kadar da düşük olduğunu hesaplamaya başlıyordum. Bu hesaplamalara fazla vakit kaybetmeden hızlıca ARENA'ya doğru yola çıktım, Tavşanlı deplasmanı için yollarda olan, Çanakkale'de takımını yalnız bırakmamak için erkenden kalkan renkdaşlarımı düşünüp...

Maç hakkında çok fazla bir şey yazmak istemiyorum, oldukça iyi hazırlandığımız aşikar. Mersin BŞB maçına göre daha durgun bir Ümit Sonkol görmüş olsak da (içerden hiç top kullanmadı), Evren Büker ve Will Thomas'ın oyunu çoğu kişiyi memnun etmiştir diye düşünüyorum. Caner'e ayrı bir cümle kurmak istiyorum, istatistiklere yansımayan çok doğru işler yaptı savunmada, belki istatistik kağıdına baktığımızda etkileyici rakamlar göremeyeceğiz fakat oldukça verimli oynadığını söylemek isterim.

Fakat asıl güzel şeyler maç öncesinde yaşandı. Geçen hafta rakip takımın biletlerinin 50 TL olmasını eleştirmiştim, hala daha bu uygulamanın yanlış olduğunu düşünüyorum. Diğer taraftan 10 TL'lik biletin etkisini de 3 parçaya bölündüğümüz, bir kısmımızın teknolojinin yardımı ile futbol maçını takip ettiği bir maçta dahi görebildik, bu kararın ne kadar doğru olduğu ortada. Ayrıca geçen hafta da gördüğümüz, yeni dijital reklam board'ları ARENA'ya oldukça güzel bir hava katmış ki, öğrendiğim kadarı ile bir iyileştirmeye de gidilecek bu konuda. Oyuncularımız tanıtılırken resimlerinin biraz gecikmeli de olsa gösterilmesi güzel bir düşünceydi. Ve gelemeyenlerin belki de "ah" diyeceği bir detay olarak, oyuncular tanıtılırken ışıkların kapatılması herkesi farklı bir havaya soktu. Disiplin Kurulu'nun kararlarını bekleyeceğim, umarım bu uygulama sebebi ile bir ceza ile karşılaşmayız.

Kısacası dün ARENA'da güzel şeyler vardı...Mücadele eden ve kazanmaya odaklanmış bir takım, ARENA'yı gerçek bir cehenneme çeviren dolu tribünler, agresif bir ambiyans...Devamını dilemekten başka bir şey yapılmaz şu aşamada...


Erinç Atilla

2B Nostaljisi

Sabahın köründe alarmın sesiyle uyandım. Bu deplasmana gitmek güzel ama bir de sabahın köründe kalkması , yola çıkması olmasa. Daha afyonumuz patlamadan kendimi bizim minibüste buldum. Yol bir yandan iğrenç ve sanki hiç bitmeyecek hissi verirken polis çevirmesi. Polis memurunun bize çarşıdan kalkan otobüslerden birini sorması ve görsek tanırız cevabını alması ile topuk ve yola devam.


Piizler, deplasman otobüslerinin vazgeçilmez müzikleri derken Zeus babanın tekkesine vardık. Hemen kendisine saygılarımızı iletmek için mekana geçtik.  Saygı ve sevgimizi sunduktan sonra " Zeus Ölmedi Kalbimizde Yaşıyor " sesleri Zeus Baba Tekkesi'nde yankılandı ve yolumuza kaldığımız yerden devam ettik. Sonuçta armayı bekletmek olmaz.


Tavşanlı Ada Stadıyumunda bize ayrılan bölümde bilet satışı yoktu. Daha çarşıdan kalkan otobüsler gelmemişti ve Tavşanlılı yetkililer kesinlikle kimsenin içeri alınmayacağını belirtip ortalıkta söylenip duruyorlardı. Dayı bu hırs nedir ? Bir sakinleş . Kalbe zarar. Strese gerek yok demeye varmadan kendisi söylene söylene bulunduğumuz yerden uzaklaştı. Klasik bekleme süreci. Bize başarılar dileyen Tavşanlı Linyitspor taraftarlarına aynı şekilde karşılık veriyorduk. Derken küfürlerle gelen bir grup ve bize taş atmaları. Sonuç ; durduk yere ortalığın karışması ve gerisini yazmayayım. Olan oldu. Tavşanlılı arkadaşlar kendileri etti ve buldular.

Maça gelirsek ; tribüne girme çabaları uzayınca birçok renktaşımız sanırım golümüzü doğru düzgün göremedi. Ne derseniz diyin ne düşünürseniz düşünün yine iyi futbol oynamadık. En çok güvendiğimiz defansımız topu doğru düzgün uzaklaştıramıyor. Cihat Hocam sen de bir defans oyuncusuydun. En azından temel bilgiler olarak defansa top nasıl uzaklaştırılır dersi versen , biraz çalışsalar haddime olsa da söylemek istedim. Bence çok iyi olur.

Taha'nın karate kid tarzı oyunu , Dalmat'ın umursamazlığı , Adnan'ın orta sahada ne yaptığına anlam veremediğimiz anlar. Liste uzar gider. Yan toplarda yüreğimizin ağzımıza gelmesi zaten nefes alıp vermek gibi doğal bir hal aldı.

Başka bir olay da takımımızın kale sahasının yakınında , tehlike yaratacak yerlerde çok kolay faul yapması ve rakibe serbest vuruş kazandırması. Huy edine edine böyle hareketleri huy ediniyoruz. Zaten sahada ne tarz bir oyun oynadığımızı anlamaya artık çabalamıyorum. Hak edişlerini gecikmiş olabilir. Bu oyun yapısı huzursuzluklarından kaynaklanıyorsa en azından çözümü belli ama ya gerçekten huzursuz olduklarından değil de hala oyun yapısını oturtamadıklarından ise işte onun çözümü biraz daha zor olabilir.

Tavşanlı ilçesi bana sürekli taşlandığımız Ege takımlarını ve 2B kategorisi zamanımızı hatırlattı. Geçen sene 4 gol atıp yendiğimizden dolayı önceden doğru düzgün bile karşılaşmadığımız Tavşanlı'nın bizi kendilerince hasım ilan etmesi , maçın büyük bölümünde takımımıza hatta ve hatta arkasına bile dönüp bakmamış , efendiliğiyle tanınan Cihat hocamıza küfretmeleri karşısında söyleyecek söz bulamıyorum.

Sağanak yağmur artıyordu. Bir ara doluya çevirdi. Yağmur bir an durdu ama Tavşanlı tribünlerinin takımlarına destek vermek yerine ellerine ameliyat eldiveni takıp hijyenik şekilde Karşıyaka'ya küfür etme arzuları dinmedi.

Gelelim maç sonuna ; kale arkasını dışardan taşlamaya çalışan Tavşanlı taraftarları ve polisin müdahelesi , Ziya kardeşimizin de tüm bunları sakince izleyişini fotoğrafta görüyorsunuz.

Zaten sonrasında yağmur yine bardaktan boşanırcasına yağdı. Dönüş yolunda taşlanırız diye düşünürken o yağmurda da taşlamaya çıkan varsa azimle her işi başarabileceklerini düşünüyordum. Biz denk gelmedik. Diğer otobüslerdeki renkdaşlarımızın da başına umarım böyle sinir bozucu bir olay gelmemiştir. Hadi taşladılar diyelim . Aşağıya insen o yağmurda yemin ederim ki inilmez.

Dönüş yolunda Zeus babaya selamımızı çakıp basket maçından güzel haber almanın tesellisiyle kutsal topraklara ulaştık.

Gerçekten 2. Lig B Kategorisindeymişiz gibi hissetim Tavşanlı'da. Nostaljisi bile hoş değildi.

20 Ekim 2012 Cumartesi

Tavşanlı Deplasmanı ve BJK Basket Maçı Öncesi

Yıllardır bu tarz seçimler yapmak zorunda kaldık. Bir spor kulübü olmanın güzelliği ve onun taraftarı olmanın da zorluğu aynı anda karşımıza çıktı. Ya evimizdeki BJK ile olan basket maçına gidecektik ya da Tavşanlı Linyitspor ile olan maç için yollara düşecektik. Ben ikinci şıkkı seçenlerdenim. Sabaha bir aksilik olmazsa yola çıkıp futbol maçımızı yerinde izlemek ve takıma destek vermek daha ağır bastı.


Kutsal topraklarda kalanlar da Karşıyaka Arena'nın yolunu tutacak. Malesef başında futbol maçını tam bitiremeden salonun yolunu tutacaklar. Tam bir ızdırap. Ne futbol maçından zevk alınacak ne de basket maçımız öncesi salon etrafındaki ortam eskisi gibi olacak. Herkes bir telaş içinde maça yetişme derdinde olacak. Sağolasın basketbol federasyonu. Bu kadar dengesiz bir saate maçı koyamazdın. Bizim Avrupa maçımızda hiç hassas davranmayan federasyon yetkilileri BJK için tüm imkanları seferber ediyor.

Yanlış anlaşılmasın tabii ki BJK'nin sıkışan maç takviminde ligde düzenlemeler yapılsın ama her türlü başvurumuza rağmen bu maçı futbol maçımızla yakın bir saate denk getirmeleri de büyük bir alkışı hak ediyor.

Deplasman tarafına uygulanan bilet fiyatlarını eleştirmiştik ve birçok kesimde de bu konu dillendirilmişti. Yönetimimizden de bu konuyla ilgili geçen sene bize İstanbul'da farklı fiyat uygulandığı ve bunun için böyle bir yola gidildiği açıklaması gelmişti. Bu tarz uygulamaların kan davası güder gibi ya da küçük çocuklar gibi sen yaptın , ben de yaparıma dönmemesi gerektiğini düşünüyorum. Sonuç olarak BJK'nin yaptığı da bizim yaptığımız da yanlış. Umarım artık bu son olur.

Gelelim tüm bu gündemi dün değiştiren futbol takımımıza. Alacaklarının ödenmediği gerekçesiyle deplasman yolculuğuna söylenen günde çıkmadılar. 2 hafta  üst üste alınan  mağlubiyetler , sakatların durumu vb sorunlarla moraller bozulmuşken bir de takımın boykotu çıktı. Bilmiyorum bu hafta deplasmanda ne kadar yürekleriyle oynarlar. Maçı bırakacaklar demiyorum ama huzursuz bir takım gerçekten hayra alamet değildir.

Bir sözüm de Cihan başkana. Kendi bindiğin dalı kesme başkanım. Malesef başarısız olmanı isteyen çok insan var ve bir malesef daha ki o insanlar sadece diğer takımlara gönül vermiş insanlar değil. Karşıyakalılar da var. Kongre sürecinde ve lige kadar olan kaos ortamında sana muhalif olan ve artık başkanımız kendisidir , Selçuk Baba ve Divanın desteği de arkasındadır.diyen ve bana düşen başarısını ummak  , takıma destek olmaktan başka bir şey değildir diyen sade bir taraftarım. Senden ricam Cihan Başkanım yine belirsizliğin kol gezdiği şu günlerde takımdaki huzuru bir anca ekibinle sağlayabilmen. Yoksa kongrede ve sonrasında söylediğin sözleri gerçekleştiremezsen hadi sen başkanlığı bırakır gidersin , belki de çok kahrolursun ama en fazla zararı canımızdan çok sevdiğimiz Karşıyakamız görecek.

16 Ekim 2012 Salı

50 TL Bilet !?

Karar yönetimimizin kararıdır, bir yerden sonra saygı göstermekten başka elden birşey gelmez. Fakat üzerinde çok konuşulacak bir konu olarak görmüyorum ben bu durumu, zira Çağlar benden önce çok güzel yazmış.

Tribün kültürümüzden dem vuruyoruz yeri gelince...Ve bu tribünün içinden çıkanların, bizlerden olanların yönetimde olduğu söylemi vardı 30 Mayıs'ı 1 Haziran'a bağlayan saatlerde. Ben kendi taraftarımıza 10 TL, deplasman taraftarına 50 TL bilet fiyatı belirlenmesi gibi Kasımpaşa'nın, Banvit'in, Anadolu Efes'in yaptığı bir uygulamanın altına imza atmış olmamızdan dolayı bir taraftar olarak üzüntü duyuyorum...Bugüne kadar hangi iki takımın maçında bu uygulama yapılmışsa tepki göstermiştim (kimi zaman bizzat kendi başımıza da gelmedi mi bu durum), şu anda da aynı noktadayım...

ARENA'da yeşil ve kırmızı'dan başka renk görmek istemiyoruz, buna tahammülümüz yok, doğrudur...Fakat bunun uygulanma yöntemi de bu değildir, olmamalıdır...Biraz geniş çerçevede düşünüldüğünde çok farklı yerlere gelebilecek bir duruma davetiye çıkartılmıştır...

Kısacası, onaylamadığım bir uygulama.

Erinç Atilla

Bilet Fiyatlarında Neler Oluyor ?

Pazar günü TBL'de Karşıyaka Arena'da İstanbul ekibi BJK ile karşılaşacağız ve bilet fiyatları açıklandı.

Bize 10 TL ve deplasman tarafına 50 TL. Bu garip bilet politikasını yıllardır basketbol, futbol , az da olsa voleybol deplasmanlarına gitmek için koşturmuş biri olarak protesto ediyorum.

Bizlere kesinlikle böyle bir uygulama yapmak ne olursa olsun yakışmaz. Nedenlerini biliyorum. Kulübü zaten yakından takip eden herkes az çok tahmin ediyor ama tekrarlıyorum ne olursa olsun , hangi şartlarda olursa olsun bu tarz bir uygulama her zaman duruşumuz diğerlerinden farklı dediğimiz kulübümüze yakışmıyor.


Aynı saatlerde bir sorun çıkmazsa futbol takımımızın Tavşanlı Linyitspor ile deplasmanda oynayacağı maçta olmayı planlıyorum. Eğer orada bize böyle bir uygulama yapılsa neler hissederiz ? Hadi onu geçtim sezonun 2. yarısında BJK deplasmanında bizlerden bilet için bu miktarlar istenirse ne düşünmemiz gerekiyor ?

Karşıyakamızın duruşuna , farklılığına uymayan bu çağ dışı uygulamadan bir an önce vazgeçilmesi dileğiyle...

14 Ekim 2012 Pazar

Kaza Üstüne Kaza

Adana Demir denildiğinde aklıma 2002 senesi geliyor. Meşhur Denizli'deki maç. Altın gol kuralının uygulandığı ve uzatmalarda yediğimiz golle yıkılışımız. Jandarması , polisi artık kim varsa tribüne girip üzerimize saldırışı , stadın yanındaki apartmandan Göztepe bayrağı sallayan hayattan fazla bir beklentisi kalmadığını düşündüğüm kişiler...

Üstünden tam 10 yıl geçmiş. O yenilgi üstüne zaten ADS'ye ahımız bir tuttu pir tuttu. Yıllarca play off maçlarında eşiğinden döndükleri 1. lige bu sene yükseldiler. Biz ise sponsorları bile değişen ligin gediklisi olduk. Şimdiye kadar ligin demirbaşı sıfatıyla bize neden plaket vermediklerini merak ediyorum. Birçok dükkan bile en gedikli müşterilerine jestler yaparken , bu ligin demirbaşı olarak bize bir numara yok. Gerçekten müşteri odaklı bir yönetim sergilenmiyor. Çok amatörce bir yaklaşım.

Denizli'deki olaylardan sonra iki takım birbirine saygı duydu. İnsanların ağızlarının suyu aka aka beklediği kavgalar , düşmanlıklar olmadı. Halbuki kavga denildiğinde ADS'nin de en az bizim tribün kadar hafızasının iyi çalıştığından eminim. Saygı ve doğru düzgün bir duruş bu olsa gerek.

Maçtan önce Albatros'un etrafı , gar ve stad yolunda ADS atkılı , formalı taraftarlar aramızdan rahatça geçiyorlardı. Önceki yazılarımda bahsettiğim gibi yine garip garip bakan polis memurlarını görüyordum. Bir kavga etsek " ben sana demiştim " diye arkadaşına hemen böbürlenme surat ifadesiydi.

Bir tarafta geçen hafta 3 farklı yenilgiyle rüyadan uyanmış , sakat ve cezalı oyuncularının çokluğuyla sahaya çıkmış bir Karşıyaka , diğer yanda Adana derbisini kazanıp moral kazanmış , taraftarının büyük çoğunluğunun inatla Yönetim İstifa dediği Adana Demirspor.

Rakibimizde hemen tanıdık simalar göze çarpıyordu. Bizdeyken çok umut vaat eden ama hayal kırıklığı yaşatan Erçağ ve daha da önceki zamanlarda kiralık olarak geldiği takımımızda parlayan Gökhan Kaba.

O bu derken ilk yarı başladı. 20.dakikada kesinlikle penaltı diye düşündüğümüz bir pozisyonda hakem Ahmet Burak Solakel'in düşürülüşünü es geçti. Maç 0 - 0 giderken insan çıldırıyor böyle pozisyonlara. Yine de ADS'nin ilk yarı itibariyle kazanmaya yönelik görüntü vermemesi karamsarlığa itmiyordu. Derken 25. dakikada gereksiz bir müdahale ve yan topta adam paylaşma zaafı. Gol Gökhan Kaba. KSK 0 - ADS 1


Şoku 10 dakika sonra Makakula'nın geçen haftaki gibi bulduğu fırsatı harcamamasıyla atlatıyoruz. 1 -1 . Tribünler her zamanki gibi yıkılıyor. İlk yarı böyle biter diye herkes içinden geçirmiştir. Sanırım bir tek ben salak saçma bir gol yemeyelim diye kendi kendime söylenirken 2. golü yedik. Hani ben mi golü çağırdım yoksa Dalmat ve Sercan'ın hayatınızda görebileceğiniz en vurdumduymaz tavırları yüzünden mi golü yedik. İnanın ben mi suçluyum yoksa oyuncular mı daha suçlu bilemiyorum.

2. yarı başladı ve Cihat Hocaya hiç katılmadığım bir şekilde oyundan Fatih Şen'i aldı. Tamam aman aman bir futbol oynamıyordu ama Fatih Şen'e gelene kadar takımda değişmesi gereken çok oyuncu vardı. Fatih'in de oyundan çıkmasıyla göbek diye tabir edilen orta sahamızın ortası iyice boşaldı. Nitekim Necati'nin klasik hatalarından birini tekrarladığı pozisyonda , defansta kimsenin Erçağ'a basıp şut çektirmeme zahmetine katlanmadığı pozisyonda kalemizde 3. golü yedik ve Erçağ'ı maçın adamı yaptık. Sanırım 2 asist ve 1 golü var.

Cihat hocadan ricam defansımıza, Dalmat'a ve Necati'ye top uzaklaştırma üstüne eğitim versin. Necati bunu hep yapıyor. Tamam birkaç maçtır panter kesildi ama huylu huyundan vazgeçmiyormuş. Daha sezon öncesi böyle bir hatayı hazırlık maçında yaptı. Hazırlık maçı hataları görmek için iyidir ve dert edilmez ama ligde bu tarz hataların bedeli ağır oluyor.

Biraz da kendimiz hakkında özeleştiri yapalım. Maç boyunca gayet iyi destek verdik. Bu maçta takım tribünlere ayak uyduramadı desek yeridir. Hezimet sonrası ise tribün takıma ayak uydurdu ve stadı terk etmeye başladı. Hatta dönem dönem bazı futbolcularımıza tepkiler küfüre kadar varıyordu. " Yeter artık , bu futbolcular galibiyetleri alırken aslandı da şimdi mi ... " diye serzenişte bulunanlarla çıkan tartışmalar en azından diğer takımlarda gördüğümüz üzere kardeş kavgasına dönüşmüyordu.

Kaza üstüne kaza yaşıyoruz ama sanırım geçen haftadan ders çıkarmamışız. Darısı haftaya diyelim ve çıkışımız tekrardan başlasın.

Bir de emniyetin tutumu var tabii. 2. yarının başında açık tribünde taraftara olan tutumu ve taraftarın tepkisini çekmesi.  Gerçekten merak ediyorum toplum psikolojisi üzerine emniyet memurlarına yeteri kadar eğitim veriliyor mu ?

Son olarak doğru söze ne denir ?
Kentsel Dönüşüm

12 Ekim 2012 Cuma

Basketbol İstatistikleri Vol.II

Madem geçmişe uzanıp istatistikleri yayınlıyoruz, bir başka istatistik olarak da zirveye uzaklık rakamlarını yazalım. Nedir bu zirveye uzaklık kavramı ?? Sene sonu geldiğinde ligi lider bitiren takım ile aramızdaki fark, özet olarak bu sorunun cevabı.

Örnek vermek gerekirse, geçtiğimiz sezon olan 11-12 sezonunda liderden 6 galibiyet daha az almışız (Zirveye Uzaklık Galibiyet Sayısı). Bu sonuçla aldığımız galibiyetlerin 31.58%'i kadar uzak kalmışız zirveye (Zirveye Uzaklık Galibiyet Oranı).

Baktığımızda 26 yılın ortalaması, 10,62 maç, 85,19% gösteriyor. Mesela 92-93 sezonunda lider 30 galibiyet almış, biz ise 8, bu durumda zirveye uzaklığımız 275% gibi rekor bir sayı olmuş. Bu oranın şampiyon olduğumuz sezon dışında en düşük olduğu sene 99-00 senesi, 23,53% ile. Ondan sonra gelen en düşük iki değer ise 28,57% ile 10-11 sezonu ve 31,58% ile 11-12 sezonu. Hakan Demir'li yılların oranının olmasının sebebi bir önceki yazımdaki gibi, kimse yanlış bir şey anlamasın.



Erinç Atilla

P.S. Geçenlerde bazı ana akım medya kuruluşları, Gazetelerin içerikleri Gazetelerindir diye bir söylem yarattılar, haklılar. Ama aynı durum twitter için de geçerli, blog'lar için de. O sebeple lütfen bu blog'dan kullanılacak bilgileri açık kaynak kullanarak kullanınız, sayın basın mensupları.

Basketbol İstatisikleri Vol.I

Basketbol takımımızın bugüne kadar elde ettiği başarı ne diye sorsalar, önce başarıyı tanımla diye cevap veririm. Benim gözümde 86-87'den beri bir başarımız yok. İyi geçirdiğimiz sezonlar oldu, elimizdeki imkanlara göre başarılı işler yaptık ama sporda ikinci en iyi kaybedendir görüşünü fazlaca benimseyen birisiyim.

Bu girizgah'tan sonra aşağıdaki tabloda 86-87 sezonundan beri basketbolda iç saha/dış saha/toplam kırılımlarında aldığımız galibiyetler ve oranlarını bulabilirsiniz. Kimse yanlış anlamasın, özel olarak Hakan Hoca ile beraber geçirdiğimiz yılları belirtmemin sebebi son dönemde 1 seneden uzun süre takımımızın başında kalmış tek hoca olması (aslında araştırmak gerekir şampiyon olduğumuzdan beri birden fazla sezon takımı çalıştıran koçlarımız kimler diye).

Kısa bilgi; Deplasman tablosundaki yeşil renkli yıllar kaybettiğimizden fazla maç kazandığımız yıllar. İç saha tablosundaki yeşil renkli yıllar ise kazandığımızdan fazla maç kaybettiğimiz yıllar. Toplam tablosundaki yeşil renkli yıllar ise kaybettiğimizde fazla maç kazandığımız yıllar.



Erinç Atilla

Beko TBL'nin Hakemleri

Genellikle hakemlerden yana yüzü gülen bir camia değiliz. Ne hikmetse "iyi niyetli" hatalar hep bize karşı yapılır, hep mağdur olan biz oluruz...Sesimizi çıkarttığımızda yeni cezalarla uğraşan da (mesai günü mesai saati içine konan maçlar mesela)...

İlginç bir durum, 09-10 sezonundan beri takip ederim, her sezon 2 veya 3 tane hakem A Klasmanı'na çıkardı. Bu sene bu rakam 6. Sebebi ise geçen sene düdük çalan 4 hakemin bu sene A Klasmanı'nda olmayacak olması (diğer klasmanlara bakmadım görevden mi ayrıldılar yoksa alt klasmana mı düşürüldüler bilmiyorum). Bu isimler; Tunçtan Durmuşcan, Aydın Karaçam, Can Atsüren ve Ozan Çakar. 2012-2013 sezonu ile beraber A Klasmanı'nda düdük çalacak isimler ise; Funda Teoman, Ahmet Sırtmaç, Ayşe Nur Yazıcıoğlu, Ergin Sarı, Sertan Kırklar ve Tahsin Kuzu. Bir başka detay da her sene bölge değişikliği olan hakemler olurdu, bu sene böyle bir durum da yok. Bu detaylarla beraber hakemlerin isimlerini de yazalım aşağıya.

Erinç Atilla

10 Ekim 2012 Çarşamba

Adana'dan ARENA'ya


Cumartesi günü Adana’daki grup maçlarını tamamladık ve 2 sene aradan sonra Türkiye Kupası’nda Son 8 takım arasına adımızı yazdırdık. Öncelikle oyuncularımız, koçumuz, teknik heyet ve yönetimi tebrik ederim. Lig’den beklentilerimi yazmadan önce Türkiye Kupası’na bakmak istiyorum kısaca.

Beni şaşırtan 3 tane takım oldu. Birincisi biziz; 2 galibiyetle gruptan çıkmayı beklemiyordum, eksik kadrosuyla bizi ARENA’da zorlayan Royal Halı Gaziantep BŞB bizi yener diye düşünüyordum oysa ki en rahat maçımız oldu. Gruptan averajla çıkma hesapları içersinde kendimizi bulmayı beklerken, 2 galibiyetle rahat bir eleme geçirmemiz, benim için şu an itibariyle başarıdır. İkinci takım Tofaş; rahat bir Eurochallenge ön elemesi oynadılar ve o hızla kupa maçlarında da iyi işler çıkartır diyordum, sadece 1 galibiyet alabildiler. Kadrolarından beklenenin altında bir sonuç bu benim için, demek ki sıkışık programda maç yapacak seviyede değiller henüz, bu bizim için iyi bir haber zira Eurochallenge’da da aynı grupta yer alıyoruz. Ahmet Çakı, karakter olarak takdir ettiğim bir koçtur ama yönetimi olarak kafamdaki en büyük soru işareti bir kaç farklı kulvarda mücadele eden bir takımı nasıl yöneteceğiydi, şu anda Eurochallenge tamam, Kupa tamam olması sebebi ile şüphelerim doğru gözüküyor. Son takım ise Erdemir; onlar oldukça zorlu bir grupta yer aldılar fakat grupları galibiyet alamadan tamamlamaları süpriz oldu, zira kadroları bu tip maçlar için tecrübeli sayılacak oyunculardan kurulu. Burda değişik bir noktaya parmak basmak istiyorum, Hakan Demir’in takımları 3 senedir Türkiye Kupası’nda Son8’e kalamımış oldu bu sonuçla. Elbet farklı sebepleri vardır ama üstünde düşünülmesi gereken bir nokta olabilir.

Her ne kadar iki senenin istatistik verilerini başabaş karşılaştırmayı doğru bulmasam da, 2012 Türkiye Kupası ile 2013 Türkiye Kupası istatistiklerini yan yana aşağıdaki tabloda görebiliriz. İstatistikler sonuçtur, ama bence ham bir sonuçtur ben kendi hesaplama yönetimimle bu istatistiklerden verimlilik puanı hesaplamayı ve bunu da maç toplamına değil, dakika başına uygulayıp daha fazla anlam ifade eden sonuçları kullanmayı tercih ediyorum. Unutmamak gerekir ki, bu sonuçları doğuran faktörler vardır ve seneden seneye değişir, bu sebeple çok sağlıklı bir karşılaştırma olmaz ama yine de belirli bir ölçüde ışık tutar.


Not olarak belirteyim tekrar, kendi formülasyonumla ulaştığım değerlerdir bunlar, o sebeple istatistik sayfalarıyla teyit edilemez, daha büyük sayının daha iyi bir performans demek olduğunu herkes biliyordur diye düşünüyorum.

11 istatistik alanının 6 tanesinde daha iyi verimlilik üretirken, 5 tanesinde daha kötü üretmişiz fakat, en nihayetinde dakika başına ürettiğimiz verimlilik geçen seneye göre düşmüş. Bu istatistikleri oluşturan faktörler farklı fakat, geçen sene gruptan çıkamamamız ve Anadolu Efes ile beraber Türk Telekom gibi bizden daha fazla bütçeye sahip takımların yer aldığı bir grupta oynadığımızı düşünürsek, bu sene gruptan çıkmamıza rağmen Anadolu Efes maçındaki düşük performansın bu sonucu doğurduğunu düşünüyorum. Adana’da ürettiğimiz dakika başına verimlilik puanı, geçen sene lig ortalamasının neresinde diye merak ederseniz de, başa baş diyebilirim, geçen sene lig ortalamamız dakika başına 0,24 VP idi.

Benchmark noktası, gerek takımımızdan beklentilerimizi yönetmek için gerekse de bireysel mutluluk için oldukça önemli. Bu sebeple daha önceki senelerde olduğu gibi ben bu senenin başarı kriterini de Avrupa olarak koyuyorum, daha adil bir yarışma ortamı sunmasından dolayı. Avrupa’da geçen sene Top16’dan yukarıya çıkamamıştık, bu sene bunu ileri taşıyarak daha önce ulaştığımız Son8 seviyesine erişmemiz gerekiyor. Bu benim için Ufuk Sarıca’nın ilk senesinde başarı için yeterli olacaktır (Lig’e ilave olarak Kupa’da da mücadele ettiğimizi düşünürsek, Eurochallenge’da Son8 yapıp St.Petersburg’a elenirken, sadece Lig’de mücadele ediyorduk). Bu seviyenin üstünü her türlü “oldukça başarılı” bir sezon olarak adlandırırım. Lig’de çok bir beklentim yok açıkçası  daha önce 86-87 sezonundan bugüne kadar tüm istatistikleri yazmıştım, tekrar tablo olarak da yayınlayabilirim bu hafta içresinde  Bazı sistemsel ve organizasyonel değişiklikler olmadığı sürece sadece isimlerin değişmesi ile Lig’de bir yerlere geleceğimizi hiç sanmıyorum, böyle düşünenleri de anlamıyorum. 2012-2013 senesinden beklentim, 17 galibiyet ile sezonu kapamak olacaktır. Bu da bizi altıncılık ile yedincilik için mücadele eden bir takım olmamız yapar. Transferler tamamlandığında bu seneden biraz daha umutluydum, 18-20 galibiyeti arasında bir beklentim, 21-22 galibiyet alma potansiyelimiz olduğunu düşünüyordum. Fakat gerek benim çok umut bağladığım Diebler’den beklediğim performansı görmemiş olmam (açıkçası Ikonic’e sabredelim demiştim geçen sene yanıldığım ortada her ne kadar istatistik olarak Birkan’ın çok da gerisinde olmasa da, o sebeple aksiyon alınacaksa şu sıralar alınması taraftarıyım), hem de bu sene playoff yarışında daha fazla takımın yer alacağının sinyallerini almam, bana göre Mersin BŞB, Tofaş ve Aliağa bu yolda en büyük rakiplerimiz olacak, TED Kolej ve Royal Halı Gaziantep BŞB’nin de potansiyeli var, benim beklentilerimi aşağıya doğru güncellememe sebep oldu. Beklentimin maç başına kırılımını aşağıdaki tabloda görebilirsiniz.


 Adana’dan ARENA’ya geçerken, başta sahada şanlı formamızı giyen oyuncularımız olmak üzere, koçumuz Ufuk Sarıca’ya ve teknik heyetine, ve bu takımın oluşmasını sağlayan yöneticilerimizle şube başkanımız Mutlu Altuğ’a başarılar dilemek isterim. İyi bir sezon olsun, oyuncularımız formamızın hak ettiği mücadeleyi gösterirken, bizler de oyuncularımızın hak ettiği desteği sağlıyor olalım…

Cumartesi ARENA’da görüşmek üzere…

Erinç Atilla

P.S. Başlıkta kullandığım resimdeki pankart için Hayalet Style ekibine bir kez daha teşekkürler, açıldığı gün itibariyle gündemi yakalayan ve en net mesaj veren pankartlardan biriydi, eğer tek değilse.

8 Ekim 2012 Pazartesi

Müfettişler Göreve

Bu bir ihbar yazısıdır. Belediyeleri teftişe giden müfettişlerin görevlerini yapması için çağrıdır. Bir belediyenin tüm çalışanlarının tüm imkanlarını seferber ederek sadece spor alanında çalışma yapması ve şehri ihmal etmesi , asli görevini yapmaması kabul edilecek bir husus değildir.

Düşünün ki bir belediye 7 senedir şehri ihmal etsin , elde avuçta ne varsa bir futbol takımına harcasın ve o takım hacıyatmaz gibi ne düşsün ne çıksın ama özellikle2 maçta tüm belediye çalışanlarının emeklerinin hakkını versin. Kaderin garip bir cilvesidir ki bu 2 maç hep Karşıyaka maçlarıdır.


Geçen sezon lig öncesi şampiyonluk şarkıları söylüyorduk ama gözümüzde büyüttüğümüz takımımız son anda ligde kalmıştı. Bu yıl ise ne olursa olsun bizden olsun mantığıyla parolasıyla çıktığımız yolda küme düşme hattının üstünde puan toplayana kadar şampiyonluğun "ş" sini bile düşünmek bize haram.

Biliyoruz ki çok iyi bir futbol sergilemiyoruz. Bu ligden namağlup şampiyon olarak çıkacağız diye de bir şeyden bahsettiğimizi duyan olmadı. Ligin gediklisi olduğumuzdan birçok takımdan iyi biliyourz bu ligin oyun yapısını ve ona göre oynuyorduk. Taa ki bu gece Kamil Ocak Stadında sahada gezene kadar.

Bu da yetmezmiş gibi Gaziantep Büyükşehir Belediyesi bir de basketbola yatırım yaptı. İşte basketbolun üvey evlat olarak görülmesine başka bir örnek. Demek ki yeteri kadar destek olamamışsınız baskete. Sen kalk futbol takımının üstüne titre ve basketi ihmal et. İsimden dolayı sıkıntı olur mu dedik ama basketbolda ismi de cismi de bize sökmedi.

Bu sene bir şeylerin değiştiği açık diyordum. Gaziantep BB'yi yenersek işte en büyük işaret bu olacaktı. İçime şu an bir kurt düştü. Değişim gerçekten oluyor diye düşünürken bu net mağlubiyet hiç ama hiç olmadı. Neyse önümüzde uzun bir yol var. Batıl inançlara , işaretlere falan kafayı takmamak lazım. Onu bunu geçtim de harbiden bari gibip şu belediyeyi incelesinler.

4 Ekim 2012 Perşembe

Savaşa Hayır , Kupaya Evet

Savaş yellerinin başımızda estiği şu günlerde Kocaelispor'a kupadan elendik. Nasıl hükümetimizin savaşı pek önemsemediği , çocuk oyuncağı bir şey olarak gördüğü , tam olarak küçümsediği , tezkerenin görüşüldüğü şu günlerde Karşıyakamız da her zamanki gibi Türkiye Kupasını boşverdi.

Meteliğe kurşun attığımız , her kuruşun kulübümüze can suyu olacağı bir ortamda elimizin tersiyle 150 bin TL gibi bir rakamı ittik. Gelecek turda da yine alt liglerden bir takımla karşılaşacağımız ve ciddiye alırsak tur atlamamız muhtemeldi ama ne gerek var canım hem prestij hem de tur başına 150 bin TL gibi bir ödüle.

Belki de ben yanılıyorum. Kendilerine fırsat tanınan oyuncularımız bu maçı önemsediler ama güçleri yetmedi. Artık lige odaklanırız. Klasik mazaretimiz ya da birçok arkadaşımızın böyle olmasını düşündüğü şekilde ilerleriz. Unutmadan Kocaelispor takımını galibiyetlerinden dolayı kutluyorum. Çok zor şartlar altında mücadele eden bir takımları var. Yolları açık olsun.


Geleyim asıl sinir bozucu meseleye. Hadi bizimki sportif bir umursamazlık. Olur öyle şeyler ama bir ülkeyi savaşa sürüklemek ve dış politikada sıfır sorunla başlayıp kardeşim dedikleri Esad'ın diktatörlüğüne son vermek bize mi kaldı ?

Bush'u koltuğundan eden Irak savaşı yüzünden Obama başgaaan Suriye'ye girmesin , Coniler ölmesin , Mehmetler nasolsa Esad'ı durdurur ve el ele , kol kola , omuz omuza Suriye'ye refahı , huzuru ve demokrasiyi götürürüz. Sırf Coniler istiyor diye , Amerika'nın Ortadoğu politikaları için bizim Mehmetlerin anaları , babaları yine hop oturup hop kalkacak. Başımızdaki terör belası yüzünden gözyaşları derya olmuşken , Amerikalı Coniler yorulmasın diye bizim Mehmetler seve seve kanını Suriye'de döksün ve demokrasi , huzur Suriye'ye gelsin. Başka bir arzunuz ?

Savaşa gitmeyi Meclisten Çankaya'daki evlerine gitmek sanan milletvekilleri sizlere rica ediyorum. Bu ülkenin boş yere feda edecek evlatları yok. Artık bunun farkına varın. Kendi ülkenizin ve vatandaşlarınızın çıkarlarını düşünün.

Sezon Başlıyor

Dün ligin ilk haftasının programı belli oldu, Mersin'deki salonun renovasyon işlemleri sebebi ile deplasmanda oynamamız gereken ilk maçı ARENA'da oynuyoruz ve 2012-2013 sezonuna giriş yapıyoruz. Maç 13 Ekim Cumartesi günü saat 18.00'da (şu an itibariyle futbol maçımızla çakışıyor umarım iki maçtan birinin saati veya tarihi değişir).

Bugün ise resmi olarak sezonun ilk maçına çıkacağız, Adana'da Türkiye Kupası maçlarında saat 18.00'da Mersin BŞB rakibimiz olacak. İkinci maçımızı yarın 20.15'te Gaziantep Royal Halı BŞB ile yapacağız ve grubun son maçında Anadolu Efes'e karşı Cumartesi günü saat 18.15'te parkede olacağız. Bugün oynayacağımız maç internet üzerinden TBF TV'den canlı olarak da izlenebilecek.

Grubumuz kolay bir grup değil, zira iyi takviyeler yapan Mersin BŞB, geçen sene harcadığı rakamın da üstüne çıkan Anadolu Efes ve ligin yeni ekibi olmasına rağmen transferleri ile rakiplerini yıpratıcı bir güce sahip olan Gaziantep Royal Halı BŞB, lig maçları öncesinde gerçek gücümüzü göstermek için iyi birer sebep. Özellikle Anadolu Efes'in, geçen seneki görüntüsünden uzak Beşiktaş'a Cumhurbaşkanlığı Kupası'nda yenilmesini ve Gaziantep Royal Halı BŞB'nin Özgür Soylu Turnuvası'nda yeni transfer ettiği guard'sız bir şekilde bizi oldukça zorlamasını hesaba katarsak stresli bir turnuva geçireceğimizi düşünüyorum.

Daha önceki post'umda önceki yılları ve Adana'da oynayacak olmamızın dezavantaj yaratacağını yazmıştım. Biraz tekrar gibi olacak ama kısaca hatırlatayım; 2012'de Aliağa'daki maçarlarda sadece 1 galibiyet alabilmiştik (Aliağa'ya karşı) ve gruplardan çıkamamıştık (diğer rakiplerimiz Anadolu Efes ve Türk Telekom idi). 2011'de Ordu'da parkeye çıkmıştık ve grubumuzda Efes Pilsen, Olin Edirne ve Antalya BŞB vardı. O sene de 1 galibiyet alarak gruptan çıkamamıştık (Antalya BŞB'ye karşı almıştık galibiyeti). 2010'da Konya'da mücadele etmiştik ve Galatasaray Cafe Crown'un Türk basketbol tarihindeki en büyük skandala imza atması (forma skandalı) ile Mersin BŞB ile beraber gruptan çıkan taraf olmuştuk, diğer rakibimiz Tofaş idi. 8'li Finaller Adana'da oynanmıştı ve aynı gruptan çıktığımız Mersin BŞB ile eşleşmiştik, maçı 63-75 kaybederek elenmiştik (Mersin BŞB o sene yarı finalde Bornova Belediye'yi farklı geçmiş, finalde Fenerbahçe Ülker'e 4 sayı farkla kaybetmişti).

2009'a gittiğimizde Diyarbakır'daki eleme maçlarında Aliağa Petkim, Türk Telekom ve Mersin BŞB ile maç yapmış ve hiç galibiyet alamadan geri dönmüştük. 2008'de Ordu'da Efes Pilsen, Darüşafaka ve TTNet Beykoz ile aynı gruptaydık, 2 galibiyet alarak (Darüşafaka ve TTNet Beykoz'a karşı) gruplardan çıkmıştık. 8'li Finaller Ankara'da oynanmış, 6 sayı farkla Oyak Renault'ya kaybetmiştik (o sene Oyak Renault yarı finalde Efes Pilsen'i yenmiş, finalde ise Türk Telekom'a farklı kaybetmişti). 2007'ye uzandığımızda ise Sakarya'da Galatasaray Cafe Crown, Oyak Renault ve Alpella ile aynı grupta yer almış, 2 galibiyet alarak (Oyak Renault ve Alpella'ya karşı) gruptan çıkmıştık. 8'li Finaller Antalya'da oynanmıştı, Beşiktaş Cola Turka'yı rahat geçerek Yarı Final'de Efes Pilsen'in rakibi olmuş fakat maçı kaybetmiştik (Efes Pilsen finalde Banvit'i rahat geçmişti).

Başta oyuncularımız olmak üzere, teknik heyetimize ve yönetimimize Adana'da başarılar dilerken, daha önce elde ettiğimiz başarıların üzerine ekleyebileceğimiz bir sezon olmasını diliyorum.

Erinç Atilla

ÜST TARAFA DÖN