26 Aralık 2012 Çarşamba

Son Gelişmeler Üzerine Kişisel Görüşler

25 Aralık'ta yani dün, Çarşı yönetime talip olduğunu açıkladı...Şimdi sırada, yönetime talip varsa çekiliriz diyen Cihan Büyükoral'ın çekilme hamlesi olmalı...

Bu açıklama yapılmadan bir kaç saat önce herşeyden habersiz olarak, taraftar platformu Tribün Dergi'ye yazdığım bir mesaj vardı...Tamamen beni bağlayan, tamamen isimlerden ve oluşumlardan bağımsız...Erinç Atilla olarak nerede durduğumu net bir şekilde dile getiren...Normalde kişisel meseleleri taşımayı doğru bulmasam da, bugün üyesi olduğum KSKList tarafından yayınlanan bildirgede de imzam olması sebebi ile bu mesajımı yayınlamanın doğru olduğunu düşünüyorum...Hiç bir değişiklik yapmadan mesajı aşağıda bulabilirsiniz...

Canımızdan çok sevdiğimiz Karşıyaka'mız için hayırlısı...

"kongre biter bitmez elestirenler vardi...haddi kongre baslamadan elestirenler vardi...ben elestirinin dogru zamanda dogru kisilere yapilmasi durumunda guc olusturacagini dusunuyorum...kendi adima bekleme surem vardi ve agustos itibariyle yonetim olarak (takimlardan bagimsiz) beklentilerimi karsilamadigini gordum mevcut yonetimin...zaten ilk o zamanlar yazmisimdir bu basliga subat gibi kongre bekliyorum diye...varsayimim aralik-ocak gibi karar alinip 1 ay icersinde kongre yapilacak olmasiydi...alternatifim ne ?? alternatifim kriz yonetimi kurmak...az kisiden olusmasi gerekiyor...ve sadece gemiyi limana yanastirma gorevi ustlenmesi...nedir bu ?? sene sonunda hic bir takimimizin statusunde geriye gitmemek ve bunu yaparken mali olarak ek yukumluluklere mumkun oldugunca girmemek...

iki alternatif var basketbol sube'yi icine alan ve almayan olmak uzere...ikincisi daha ozerk bir yapi tanir o sebeple ben onu savunuyorum...kisaca kafamdakileri yazayim...

birinci alternatif; tum branslar tek hedefe yonelik calismali...

basketbol sponsorumuz yasar holding ile gorusulur ve maliyeti yuksek oyuncularin serbest birakilmasi ile butcede ferahlik yaratilir...bu sene basketbol icin ayrilan kaynak klup tarafindan kullanilir. basketbolda en maliyetli oyuncularimiz evren buker, umit sonkol, dixon ve aminu...kocla da konusulur bunlardan bir kismi gonderilir (verimli olup olmadiklarina bakilmaksizin, bu konuda kisisel gorusumu dahil etmiyorum)...tribun destegi icin bilet fiyatlari ucuzlatilir...

voleybolda hedef birinci lig olmaktan cikar, bunun icin transfer edilen oyuncular varsa serbest birakilir ikinci lig'i sag salim bitirmek hedeflenir (takip edebildigim kadari ile o konuda bir sikintimiz olmamali)...

futbolda ise serbest kalacak bir cok oyuncu olacak...yerlerine altyapi'dan oyuncular monte edilir, bize mac basina 3 macta 2 beraberlik cikartacak bir kadro icin gerekli takviyeler diger takimlar tarafindan serbest birakilan oyunculardan takviye ile alinir, tribun destegi cok onemli olacagindan kombine kartlar tekrar satisa cikar, mac biletleri de ucuzlatilir...

en onemlisi birbiri ile anlasabilen, daha once yoneticilik yapmis dar bir yonetim olusturmak...

ikinci senaryo benim tercihim...basketbol'u kendi haline birak...

basketbol'un kadrosuna ve yapisina kesinlikle dokunulmaz...basketbol icin ek maliyetlere de katlanilmaz, hedefler dogrultusunda ek gelir kaynaklari yaratilirsa klube aktarilir...

voleybol ilk strateji ile ayni olacak...

futbol'a basketbol'dan cok daha az kaynak aktarilacagi icin bilet fiyatlarinda indirim ilk senaryodaki kadar yapilamaz...10-20 devam etmez ama, 5-15 olur mesela...kapali biletleri icin de kisa sureli bildiri yayinlanir, amacimiz sadece stadda degil, maddi olarak da takimi desteklemek gibi...tipki gecen seneki basketbol kombineleri gibi...bu senaryoda mevcut yonetimin baslattigi destek kampayasina devam edilip toplanan tutarin da futbol icin kullanilmasi gerekecektir...

peki altyapilar ??

her iki senaryoda da ne yazik ki kendi yaglari ile kavrulmalari gerekir, normalde oyuncu satislarindan gelen paralarin bir kisminin altyapilara aktarilmasi gerekir...fakat mevcut durumda ne yazik ki o olmaz...

sene sonu geldiginde ise gecis yonetimi kurulmali, ligler bittikten sonra kongre olacagindan / olmasi gerektiginden, ve 2 senelik plan ile gelip 2 senelik secilmeli ve ne olursa olsun 2014 bahar'inda kongre yapilmamali...o yonetimin de amaci, borc seviyesini surdurulebilir bir boyuta getirmek olmali...ondan sonrasina bakariz...eger ana hedefimiz superlig'de duzenli mucadele eden bir futbol takimi, birinci lig'de yer alan bir voleybol takimi, eurocup seviyesinde iddali bir basketbol takimina sahip olmak ve duzenli olarak altyapi urunu sporcu cikartmak piyasaya ise, 2020'ye kadar birsey beklemeyip sonrasina bakmak gerekiyor kendi dusunceme gore...evet ne yazik ki son 15 senedir her sene sampiyonluga oynarken, sene sonlarinda kaybettigimiz sadece sampiyonluk olmadi, gelecegimiz de oldu..."


Kaynak: http://www.tribundergi.com/forum/viewtopic.php?f=27&t=87174&st=0&sk=t&sd=a&sid=422fb827c9e035d719ea2895b7bc13b2&start=4210#ixzz2GAPccXI1


Erinç Atilla

24 Aralık 2012 Pazartesi

İstatistiklerle Futbol Vol.III

İstatistiklerle futbol serisine fikstürün ilk yarısının son 5 maçı ile devam edelim. Elimizdeki kilit bilgiyi hatırlamakta fayda var;

6 senenin maç başına ortalama, ilk iki için; 1.89 puan, 1.58 atılan gol, 0.90 yenilen gol...Playoff için; 1.66 puan, 1.38 atılan gol, 1.03 yenilen gol...

Son 5 maçımıza baktığımızda, aslında bu tip istatistikleri konuşmak için çok da uygun bir ortam olmadığını kabul etmek gerekir. Finansal darboğaz'ın yönetim tarafından atılacak adımlarla aşılması haberlerini henüz görebilmiş değiliz. Bu süreçte Fatih Şen'in kadro dışı kalması, Banahene'nin de içinde olduğu geniş bir futbolcu kesiminin Federasyon'a başvuruları, hakemler tarafından seri şekilde çalınan puanlarımız derken, istatistikler işin küçük bir ayrıntısı olarak kalıyor.

Şimdi bu ayrıntıya değineyim kısaca, maç başına ortalamamız 0.75 puana düşerken, attığımız gol ligin ilk 4 maçındaki değe
re 1.5 gol'e yükseldi. Fakat yediğimiz gol olarak baktığımızda en yüksek ortalamalı 5 maçı geride bıraktık, maç başına 2.25 gol. Aşağıdaki tabloda aylık bazda değişimi görebilirsiniz.


Peki istatistikler nasıl gelişiyor bu sene diye bakarsak, ilk iki takımın ortalaması maç başına 1.79 puan, 1,62 atılan gol ve 1 yenilen gol (Manisa defansı ile Erciyesspor ise hücum üretkenliği ile öne çıkıyor). Playoff içinse; 1.63 puan, 1.41 atılan gol ve 1.06 yenilen gol. Bu rakamlar yukardaki son 6 senenin ortalamaları ile oldukça paralel. Ciddi sapma gösteren bir sene yaşamıyoruz PTT 1. Lig'de diyebilir bu sebeple.

İkinci yarıya belki çok farklı bir takımla hatta belki de farklı bir yönetimle gireceğiz, gelecek günler bunu gösterecek. Peki sezonun ikinci yarısındaki hedeflerimiz neler ??

İlk 2 için; maç başına 2.27 puan, 1.96 atılan gol ve 0.55 yenilen gol ortalaması tutturmamız gerekiyor. Bu rakamlar playoff için 1.81 puan, 1.57 atılan gol ve 0.80 yenilen gol olarak değişiyor. Allah korusun, düşme hattına baktığımızda ise, maç başına 0.69 puan, 1.01 atılan gol ve 1.69 yenilen gol ortalamalarından daha iyi ortalama tutturduğumuz müddetçe lig değişimi yapmıyor olacağız gibi gözüküyor.

İkinci yarı ile ilgili tek dileğim, mali olarak geleceğimizi ipotek altına alacak adımları atmıyor olmamız. Ne yazık ki iki senedir 100. Yıl beklentisi ile kurumsallaşma, tesisleşme ve özerkleşme konularında beklentimi karşılayacak adımlar atılamadı. Mevcut durumu ele alıp gerçekçi bir beklenti içersine girerek, bu seneden vazgeçip önümüzdeki senelerde gerekli adımları atmamıza engel olacak mali yüklere girmemeyi beklemek en doğrusu olacak gibi gözüküyor. O sebeple yeni kapadığımız ilk devrenin ardından ikinci devreyle ilgili beklentilerim saha dışıyla ilgili olmaya devam edecek...Saha içinde ise, emek harcayan her futbolcumuzu ve teknik heyet mensubumuzu desteklemeye devam...

Erinç Atilla 

23 Aralık 2012 Pazar

Ve Karşıyakalılar Tekrardan Yeşil Sahalarda

Tarih 17 Mayıs 2009  , yer Asaş Stadı cehennemin dibi sokak bozkırın ortası Ankara. Süper Lige yükselme maçlarında final maçında Kasımpaşa ile oynuyorduk. Yenildik ve elendik. Tribünümüz yavaş yavaş dağılırken bir tane kardeşimizi linç edercesine döven Kasımpaşalılara tepki olarak yeşil sahalardaki yerini almıştı Karşıyaka taraftarları. Tribünlerinin en üst noktasını sanırım o gün görmüştür Kasımpaşalılar. Onlar için Nirvana'ya ulaşmak bu olsa gerek. Bunun mükafatı olarak saha kapama cezası tabii ki aldık ama kime sorarsanız Kasımpaşa'ya karşı böyle bir tepkinin şart olduğunu söylüyordu.

Fırtına Öncesi Son Maç

Gün olmasın ki Karşıyaka'da sorunsuz , sıkıntısız anlarımız olmasın. Şöyle gümbür gümbür gelen , oyunculara ve çalışanlara ödeme sıkıntısının olmadığı bir yıl geçiremedik. Tabii başkanlarımızdan ve yöneticilerimizden nağmeler duymadığımız anlarımız da olmadı. Bu nağmeleri özel kılan yegane kısmı ise absürd olmaları. Hani seçim zamanı ortalıklarda dolaşan politikacı vaatleriyle yarışacak ilginç yaratıcılıkta söylemler de diyebiliriz. A Milli Takımın tamamını Karşıyakalılardan oluşturmak  ve havada uçuşan sponsorlar, mali kaynakları da çeşitli yöneticilerimizin vaatleri olarak örneklendirebiliriz.

18 Aralık 2012 Salı

Küçük Bir Detay

8 Aralık'ta ARENA'ya yenilgisiz gelen Ergin Ataman'ın Galatasaray Medical Park'ına, ligdeki ilk mağlubiyetini tattırıp, İstanbul'a geri göndermiştik. Maçın sonucundan çok, maç başlarken açılan pankartımız ve atılan konfetiler konuşulmuş, hatta bir takım güdümlü medyacılar futbol programlarında dahi ilk defa basketbol konuşur olmuşlardı. Adında "ultras" geçen taraftar grubu başkanı da, tam bir "ultras" gibi bu programa bağlanıp yaptığımız pankartı şikeyet etmiş gerekli kişilerin ceza almasını istemişti. Kimse Ergin Ataman'a bu maç nasıl kaybedildi diye hesap sormadı, kimse Ufuk Sarıca'ya elindeki kadronun 3-4 katı büyüklüğüne sahip iki takımı (Fenerbahçe Ülker ve Galatasaray Medical Park) nasıl yendin diye tebriklerini sunmadı. Varsa yoksa, pankart, varsa yoksa konfeti...

Bugünün tarihi 18 Aralık, yani maçın oynanmasının üzerinden tam 10 gün geçti. Bu süreçte Disiplin Kurulu 1 defa toplandı ve 8-9 Aralık'ta oynanan maçlar hakkında kararlarını açıkladı; 8 Aralık'ta oynanan Homend Şirince ile Balçova Belediye TKB2L maçı için tıklayın, 8 Aralık'ta oynanan Kütahya Gençlik Merkezi ile Anadolu Üniversitesi EBBL maçı için tıklayın, 9 Aralık'ta oynanan Bandırma Kırmızı ile Pertevniyal TB2L maçı için tıklayın. Bu kararlar ne zaman alındı peki, 14 Aralık'ta yani geçtiğimiz Cuma günü yani Galatasaray Medical Park'a ilk yenilgisini tattırdığımız günden 6 gün sonra.

Ne hikmetse Disiplin Kurulu bizim maç için bir ceza açıklamadı henüz. Cezasız atlatabilir miyiz ? Açıkcası 40-50 binTL civarında bir ceza bekliyordum, fakat gerek Oğuz Altay'ın şikayetleri gerekse de Galatasaray medyasının ağlamaları sonucunda bu cezanın 1 maç seyircisiz'e kadar çıkabileceğini düşünüyorum. Peki neden açıklanmıyor ? Bu sorunun cevabı da işte Turgay'ın Basketbol Federasyonu'na dönüşen TBF'nin vermesi gereken bir cevap. Sebebi haftaiçi 18.30'da nispeten daha az dolu tribünlere oynanacak Aliağa Petkim maçında bu cezayı çekmemizi istememeleri ve mutlaka bir haftasonu maçına denk getirmek istemeleri olabilir mi ? Detay gibi duruyor ama, küçük sineklerin mide bulandırdığı gerçeği varken, bırakın bu tip kararları, bahşiş olarak dağıtılan 28 Milyon TL'nin bile 2 sene sonra ancak ucundan biraz sorgulanabildiği bir oluşum (bu konunun takipçisi olduğu için teşekkürler Bilgin Gökberk) hakkında bize karşı tutumları da belliyken bu tip aksiyonlar beklemek aslında gerçekçilik oluyor...Hele ki Turgay Demirel'in de zamanında Galatasaray forması ile kaybettikleri şampiyonluk sonrası Atatürk Spor Salonu'nda hakemlere ağladığını biliyorsak...

Erinç Atilla

12 Aralık 2012 Çarşamba

Ultras Ruhuna El FATİHA


" Beko Basketbol Ligi'nde geçen hafta oynanan Pınar Karşıyaka-Galatasaray Medical Park maçında açılan pankartla ilgili 2 kişi gözaltına alındı." İşte bu haberi bugün haber ajanslarında okuyunca artık birileri rahatlıkla uyuyabilir diye düşünüyorum.

Eurochallenge Top16 Grubumuz

Takımımız, ilk turda sadece deplasmanda 1 mağlubiyet alarak, grubunu lider tamamlayarak Top16’ya kaldı. Bu başarı için öncelikle oyuncular olmak üzere, koçumuz Ufuk Sarıca ve ekibiyle beraber şube yönetimini tebrik etmek istiyorum, ligde zorlu fikstürümüz varken, geç kurulan bir takımken, Eurochallenge’a bu şekilde başlamak çok önemli bir iş. Şimdi daha önce ulaştığımız Son 8’e kalmak için Top16’dayız…

Yeni grubumuz I grubu, ve bizden başka ön elemelerde Aliağa Petkim’i eleyen Finlandiya takımı Joensuun Kataja, Eurochallenge tecrübesi olan Letonya takımı BK Ventspils ve yine ön elemelerden gelen Romanya’dan Gaz Metan Medias var. Bu takımların hepsinin ortak bir özelliği var, ulaşımı kolay yerlerde bulunmuyorlar. Bu sebeple deplasman maçlarımızda sıkıntı yaşama potansiyelimiz var, yol yorgunluğu sebebi ile. Bu durumun lige etkisinin ise kısıtlı olacağını düşünüyorum zira, fikstürümüz nispeten daha kolay bu dönemde.  Hemen fikstüre bir göz atalım;

12.01.2013 – TED Kolej (ARENA)
15.01.2013 – Gaz Metan Medias (ARENA)
22.01.2013 – BK Ventspils (Deplasman)
26.01.2013 – Mersin BŞB (Deplasman)
29.01.2013 – Joensuun Kataja (ARENA)
03.02.2013 – Beşiktaş (Deplasman)
06.02.2103 – Fenerbahçe Ülker (Eskişehir)
08.02.2013 – Türkiye Kupası Yarı Finali (Eskişehir)
10.02.2013 – Türkiye Kupası Finali (Eskişehir)
12.02.2013 – Gaz Metan Medias (Deplasman)
16.02.2013 – Türk Telekom (Deplasman)
19.02.2013 – BK Ventspils (ARENA)
23.02.2013 – Tofaş (ARENA)
26.02.2013 – Joensuun Kataja (Deplasman)
02.03.2013 – Fenerbahçe Ülker (Deplasman)

Fikstürün çok dezavantajlı olduğunu düşünmüyorum, Eurochallenge’daki tüm rakiplerimizin zorlu coğrafi lokasyonlarına rağmen. Ve Ufuk Hoca, rotasyon ile takımı bugüne kadar oldukça iyi ve diri tuttu, benzer şekilde Top16 sürecinden de çıkacağımızı düşünüyorum.

Kısa kısa rakiplerimize bakalım. Kataja, Aliağa Petkim’i hem içerde hem de deplasmanda yenerek kupaya katılmaya hak kazanmıştı. Kendi evlerinde kupanın favorilerinden Krasnye Krylia (Andre Smith’in oynadığı takım) dışında mağlubiyet almadı. Deplasmanda ise sadece Asesoft Ploiesti’yi yenebildiler, Aliağa Petkim’den başka. Kadrolarında 4 tane Amerika’lı oyuncu var, onların dışındaki tüm oyuncular ise Finlandiya’lı. Takım olarak oldukça iyi serbest atış atıyorlar, bu sebeple serbest atış çizgisine çok fazla götürmemek gerekir. Biz Eurochallenge’da lige gore biraz daha az top kullanarak oynuyoruz, rakibimiz ise bizden daha fazla top kullanmayı seviyor. Buna bağlı olarak ikilik yüzdeleri düşük ve rebound’larda da çok etkili olmadıklarını ekleyebilirim. Fazla top kullanan takımların iyi rebound gücü olmalı, ki ikinci şans yaratmakta sıkıntı yaşamasınlar. Kataja bu konuda sıkıntılı, bu sebeple savunma direncimizi arttırdığımız dakikalarda rakibe sayı imkanı vereceğimizi düşünmüyorum. Takımın kullandığı topların çok büyük bir kısmı (neredeyse 70%’i) Jermaine Flowers, Petri Virtanen, Jerald Fields ve Johnell Smith tarafından kullanılıyor. Flowers, Virtanen ve Fields, çift haneli ortalama sayıya sahip ilk tur sonunda, Smith ise maç başına 8.6 sayı, 4.4 asist üretiyor. Pivot olarak oynayan Fields fizik olarak bizim pota altı oyuncularımızdan kısa, o sebeple pota altında sıkıntı yaşayacağımızı zannetmiyorum. Genelde çift guard ile oynayan Kataja, topu iyi paylaşarak dışardan şut kullanma üzerine dayalı bir oyunları var, ve açıkcası topa iyi baskı yapan bir takım olarak savunmamız ile durdurulamayacak bir ekip değil.

BK Ventspils kolay bir rakip değil ve açıkcası grup liderliği için çekişeceğimizi düşündüğüm bir takım. Zaten bu turnuvaya da yabancı değiller. Kadrolarında iki tane Amerika’lı oyuncu var onun dışında tamamen Letonya’lılardan kurulu. Dışardan oldukça etkili şut atan Ventspils, aynı zamanda iyi rebound toplayan da bir ekip. İlk tur itibariyle yenilgi görmemiş 3 takımdan bir tanesi zaten. Küçük bir not, koçları bir zaman bizim de formamızı giymiş olan Robert Stelmahers. Oyun kurucuları Donald Sims, skorer guard’ları Folarin Campbell ve pota altı oyuncuları Maartins Meiers tehlikeli oyuncuları. Campbell’in top kaybına yatkın bir oyuncu olmasını avantaja çevirmemiz gerekiyor mutlak suretle. Guard bölgesinde savunma direnci yüksek oyuncularımız var, Soner Şentürk, Evren Büker, Onur Kentli gibi. Bu oyuncular ile yaratacağımız baskı, özellikle Campbell’in oyuna girmesini engelleyebilecektir. Meiers’in iyi bir serbest atışçı olması savunmada bizi sıkıntıya sokabilecek bir durum, ona karşı da pota altı oyuncularımızın mobilitesi ve atletikliğini kullanmamız gerekecek.

Gaz Metan da Kataja gibi ön elemelerden gelen bir ekip. Bu açıdan şanslı olduğumuzu düşünmemle beraber, yabana atılacak bir takım da değil. Romanya ve Bulgaristan gibi ülkelerde yabancı kısıtlaması neredeyse insan hakları suçu gibi görüldüğünden, kadrolarında 3 Amerika, 1 Almanya, 2 Sırbistan ve 1 Karadağ kökenli oyuncuları var. Ön elemede kendi evlerinde 2 farkla mağlup oldukları Ural Ekaterinburg takımını deplasmanda daha farklı yenmeyi başarmışlardı. Gruplarda ise deplasmanda Tartu Rock’ı yendiler fakat Dijon ve Khimik’e karşı mağlup oldular. Bizim gibi temposu yüksek bir takım olmalarına rağmen Kataja’nın yaşadığı rebound problemine sahipler. Bu da bizim avantajımıza dönüşen bir durum zira savunma sertliği olarak bu seviyelerdeki takımlara karşı oldukça üstün olduğumuzu düşünüyorum. Hücumun 60%’ı 4 oyuncu üzerinden dönüyor; Deven Mitchell, Slobodan Dundjerski, Alesandar Mladenovic ve Ivan Ivanovic. Bu dörtlüye skor opsiyonu olarak Michael St.John da katılıyor. Deven Mitchell 1.97 boyunda bir 3 numara. Bizde oynamış Andre Smith’in biraz daha kısası gibi bakabiliriz, rebound’larda oldukça aktif bir oyuncu. Bu sebeple pota altına çok fazla yaklaştırmamamız gerekiyor kendisini. Sırp oyun kurucuları Dundjerski biraz da tecrübesinin azlığı sebebi ile neredeyse yaptığı her asiste karşılık top kaybı yapan bir oyun kurucu. Bu sebeple savunmamızla onu tamamen etkisiz hale getirmemiz mümkün. Dikkat etmemiz gereken nokta çok iyi bir serbest atışçı olduğu. Sırp pivotları Mladenovic sayı yükünü kaldırabilecek bir oyuncu, topla ne kadar buluşursa o kadar etkili oluyor. Rebound konusunda sıkıntısı var, o noktada da devreye Deven Mitchell giriyor. Ivanovic, tecrübesi ile zor zamanlarda öne çıkan ve potayı zorlaması ile faul aldırmasını bilen bir 4 numara. Top kaybına açık bir oyuncu olması, ikili sıkıştıma alternatfini oldukça değerli kılıyor bu oyuncu için. Michael St. John oldukça etkili oynayabilen bir 4 numara fakat son maçlarda forma giymediğini görüp biraz araştırdım, ne yazık ki sakatlık mı yoksa takımdan ayrılmış olduğu mu sorularına bir cevap bulamadım, 23 Kasım’dan beri sahaya çıkmamış bir oyuncu.

Fikstür avantajını iyice kullanmak istiyorsak, Letonya’dan galibiyetle dönmemiz gerekiyor, fakat bu kolay bir iş değil. O sebeple ilk 3 maçta alınacak 2 galibiyet, ARENA’daki Ventspils maçını liderlik maçı havasına sokacaktır. Kataja ve Gaz Metan’a karşı 4’te 4 yapacak gücümüz var. Grup liderliğinin ne kadar önemli olduğunu iki sene önce tecrübe ettik. Top16 grubundan çıkarken, Son 8’deki playoff eşleşmesine rakipler J grubundan gelecek, Paris Levallois, Szolnoki Olaj, Gravelines ve Hapoel Holon. Paris Levallois benim bu sene en ağır favori gördüğüm takımlardan bir tanesi. Szolnoki Olaj da geçen sene Final 4 yapmış bir ekip, ki J grubunun favorileri bunlardır benim gözümde. O sebeple biz kendi grubumuzu lider bitirmeli ve saha avantajını ele geçirmeliyiz, böylece tüm Türkiye’ye kanıtladığımız “Yenilgisiz takım yoktur, ARENA’ya gelmemiş takım vardır” söylemini Eurochallenge’daki takımlara da gösterebiliriz.

Top16’daki maçlarda başta oyuncularımız ve Ufuk Hoca olmak üzere, teknik heyete ve şube yöneticilerine başarılar dilerim.

Erinç Atilla

10 Aralık 2012 Pazartesi

Ultras Ruhu Denen Meret

Anlayamazsınız diye yola çıkıyoruz. Yıllardır bu sevdadan nasıl vazgeçemediğimizi ısrarla soranlara en sonunda anlayamazsınız birader  , gerçekten farklı dünyaların insanlarıyız diyerek noktalıyoruz. Her zaman özenmişimdir Karşıyaka peşinde koşmayıp da sadece hayatıyla ilgilenlere. Manita kovalamak , piyasa yapmak ama bu sevdaya kayıtsız kalmak da işte bizim anlayamadığımız kavramdı. Onlar bizi nasıl garipsiyorsa benim de mantığım onların dünyasını kavrayamıyor. Öyle bir dünya yok bilaaader derler ya. Hah işte tam bizim durumumuzu özetliyor. Bizim için Karşıyakasız bir dünya gerçekten yok.

Semte bu denli aşık olup da tribün tozunu yutmamak imkansız. Takımın peşinde iç saha , dış saha bir dünya maç , bir de spor kulübü olmanın verdiği çeşitlilikle sporun sadece futboldan ibaret olmadığının Türkiye'de vücut bulmuş yegane örneklerinden Karşıyaka'nın herhangi bir şubesini yine aynı heyecanla takip etmek. Bu sevdayı düşünürken bile insan heyecanlanıyor.

Bir de akla gelen tribünler. Türkiye'nin önde gelen tribünlerinden birinin mensubu olmak başka bir gurur kaynağı.

Tribün duruşu denen kavrama gelmek istiyorum. Genel olarak Ultras felsefesi ülkemizde tam olarak yerleşmese de uygulamaya çalışan birçok takım taraftarları göze çarpıyor. En basit birkaç temel maddeyi sayarsak ; bağımsız olmak ( kimsenin adamı olmamak ) , karşılıksız destek , kolluk kuvvetlerinin haksız uygulamalarına ve basının yanlı tutumuna karşı çıkmak. Sanırım bunlar ilk akla gelenlerdir.

Yıllardır ülkemizin birçok stadında "... basın , bunu da yazın !!! " diye haksızlıklara , basının yanlı tutumuna karşı her takımın taraftarı haykırmadı mı ? Yıllardır pankart , deplasman yasaklarına, maç izleme ve takımı destekleme haklarımızın gasp edilmesine karşı ülkenin birçok stadında , salonunda tribünler inlemedi mi ?

Adında Ultras kelimesi geçen bir taraftar grubu bir pankart için rakip takımı nasıl olur da tv kanallarının en polemik dolu , amacı üzüm yemek değil de onun harici ne varsa olan , rayting uğruna sınırlarının olmadığını gördüğümüz bir spor programına tabir-i caizse ispiyonlayabilir ? Gammazlayabilir ?

Emniyet , medya ve Ultras mantığıyla kurulmuş bir taraftar grubu el ele veriyor ve rakibine karşı soruşturma açılması sağlanıyor , ekranlarda karalama kampanyası başlatılıyor.
Gerçekten inanılmaz !!!


Ultras ruhu denen meret aslında hiç yokmuş. Bunu görmüş olduk. Keşke emniyete ve İstanbul medyasına şikayet yerine ev sahibi oldukları maçta bir pankartla karşılık verselerdi. Galatasaray tribünlerinde Ultaslan'ın bu hareketini yanlış bulup , rekabetlerde bu tarz göndermelerin normal olduğunu söyleyen tribüncülerin varlığını da inkar edemeyiz. Ultraslan'ın bu yanlışına ortak olmadıkları için de teşekkürü borç biliriz.

Ultras ruhu , anlayışı denen olgunun gerçek anlamda Türk tribünlerinde yaşandığı günleri görmek dileğiyle ...

3 Aralık 2012 Pazartesi

Galatasaray Medical Park Maçı

Ankara deplasmanından galibiyetle ile dönüp, İzmir'de fazla kalmadan Slovenya'ya yolculuğa çıktı takımımız. KRKA deplasmanından galibiyetle veya 23'ten daha az farklı mağlubiyetle dönmemiz durumunda grup liderliğini garantilemiş oluyoruz ve evimizdeki ilk turun son maçı olan Etha maçı gerçekten de bir antrenman maçına dönüşüyor. Öncelikle oyuncularımız başta olmak üzere, teknik heyetimiz ve Ufuk Hoca'yla şube yönetimimize başarılar diliyorum KRKA karşısında.

Hafta sonunda ise ARENA'da ligin tek yenilgisiz takımını ağırlayacağız; Galatasaray Medical Park İzmir'e gelmeden önce 4 Aralık'ta Trefl Sopot ile Eurocup maçları var fakat, o maçın da havası bizim Etha maçı gibi geçeceği için çok fazla önemsemiyorum. Son iki maçlarını Lokomotiv Kuban ve Beşiktaş gibi önemli ekiplere karşı oynadı Galatasaray Medical Park ve ortalama basketbolsever'den biraz daha dikkatli izledim. Bu iki maç hakkındaki naçizane görüşlerimi yazmak istiyorum.

Önceliğinde fikstür avantajından bahsedeyim. Galatasaray İstanbul dışında son maçını 21 Kasım'da oynadı, problemli bir şekilde gittikleri Lokomotiv Kuban deplasmanı. O tarihten İzmir'e gelecekleri 6 Aralık'a kadar (tahmin ediyorum bu tarihi sadece) hep İstanbul'da maça çıktılar (sırasıyla Mersin BŞB, Lokomotiv Kuban ve Beşiktaş). Biz ise 20 Kasım'da Güney Kıbrıs'tan 24 saat civarında süren bir yolculukla geri dönebildik, akabinde ARENA'da Banvit ile karşılaştık, yine ARENA'da Tofaş maçına çıktık, haftasonu Ankara deplasmanında Hacettepe Üniversitesi'ni yenip bugün Slovenya'ya gidiyoruz. Biraz daha mobil bir fikstürümüz var, her ne kadar yolculuklar çok uzun olmasa da, hiç yolculuk yapmamış bir takıma karşı dezavantajlı durumdayız fikstür açısından.

Lokomotiv Kuban maçından başlayayım. Galatasaray Medical Park grup liderliği için ciddi fark yapması gereken bir maça oldukça doğru başladı, topa inanılmaz baskı yaptılar ve Kuban'ın maça geç başlamasına sebep oldular, maçın başında skor 11-0 idi. Benzer savunma anlayışını Beşiktaş karşısında da uyguladılar ve farkın kısa sürede açılmasını sağladılar. Her ne kadar Ergin Ataman'ın takımları daha fazla hücum odaklı olsa da, Galatasaray Medical Park bu sene hücum organizasyonlarından ziyade savunması ile öne çıkan bir takım. ARENA'da taraftar faktörünün de önüne geçmek isteyeceklerdir o sebeple maça tam saha pres veya 3/4 saha pres ile başlayıp rahat oyun kurmamızı engellemeye çalışacaklarını düşünüyorum. Bu baskı altında kolay hatalar yapmamalıyız, zira Galatasaray Medical Park zaten rakiplerini yüksek top kaybına zorlayan bir ekip. Hücum tarafında ise orta mesafede şutu olan Ersin, Macvan ve NDong var. Özellikle Ersin ve Macvan'ın oldukça iyi pas yetenekleri de var. Bu sebeple bu iki oyuncuya double team yapmak biraz riskli olacaktır, dışardan rahat atışları sayıya çevirme potansiyeli yüksek oyuncuları var, ki çoğunun içeriye penetresi de kuvvetli. Bu sene Cenk Akyol dahi kariyerinin en iyi oyununu oynuyor Galatasaray Medical Park'ta. NDong'a boyalı alanda top aldırmıyor olmalıyız, zira kendisi özellikle de uzun kolları sayesinde çok rahat oynuyor boyalı alandı. Oyun seviyesi olarak pota altında Kuban'dan da Beşiktaş'tan da daha iyi takım olduğumuzu düşünüyorum bu sebeple pota altında sert savunma yapmamız gerekecek. NDong oyundayken, diğer uzun ile yapacakları ikili oyunları da bozuyor olmamız gerekiyor. Hawkins içeriye penetre ederken basketbol oyuncusundan çok bir amerikan futbolu koşucusu gibi giriyor fakat özellikle karşısında uzun oyuncuya denk geldiği pozisyonlarda topu potaya çok zorlayarak gönderebiliyor. Son zamanlarda performans olarak biraz aşağıdaydı, Beşiktaş maçıyla beraber geçen seneki seviyesine göz kırptı, Trefl Sopot maçında büyük ihtimalle Ergin Ataman ona daha fazla sorumluluk verip kendine güvenini yükseltmesini sağlayacaktır, tehlikeli bir oyuncu fakat durdurulamaz değil, maçın başında ona gerekli mesajı vermeliyiz.

Kuban'ın da Beşiktaş'ın da yapamadığı bir şey vardı sahada Galatasaray Medical Park'a karşı; ceza atışlarından faydalanmak. Sanırım Kuban bir elin parmakları kadar boş atıştan faydalanamadı, benzer şekilde Beşiktaş da kadro olarak derin bir rotasyona sahip olmadığı için, ceza atışlarını verimli kullanamadı. Bizim bu noktada avantajımız Diebler. Diebler'e yakın savunma yapacaklarını varsayarsak da, oyun kurucu dışında bir oyuncu ile ceza atışlarını rahat kullanıyor olmalıyız, bu noktada bugüne kadar bekleneni veremeyen Evren'in eski takımına karşı oyununu bir iki kademe yukarı taşımasını bekleyeceğiz ve Ümit Sonkol'un mismatch avantajını istatistik kağıdına yansıtmasını. Belki Ümit'e de özel önlem alacaklardır, bu durumda da bir üçüncü ismi çıkarmalıyız, ama bu isim son maçlarda potadan gittikçe daha uzaklardan şut deneyen Thomas olmamalı.

Beşiktaş bayağı bir hücumu Jerrells ile birebir oyun olarak kullandı. Dixon da oyun yapısı olarak Jerrells'a benziyor, birebir oyunda rahat adam eksiltiyor. Fakat Dixon'ın önemli bir avantajı var; saha görüşü. Jerrells maç sonunda sadece 1 asist yapmıştı ve üç veya dört tane topu ise hiç pas vermeden doğrudan şut olarak kullanmıştı. Bunlar Galatasaray Medical Park gibi iyi savunma yapan bir takıma karşı yanlış hamleler. Topu mümkün olduğunca çok dolaştırmalı ve doğru kişi ile şut kullanmalıyız. Daha önceki senelerde de gördüğümüz oyun kurucunun topu rakip sahaya taşıyıp hemen şut atması veya bir pas ile topu alanın kaldırıp şut atması gibi aceleci hücum seçenekleri bize galibiyeti getirmeyecektir.

Aminu'nun rebound'larda özellikle hücum rebound'larında biraz daha fazla savaşçı olması gerekecek. Sert savunmayla karşılaşacağımızdan daha fazla ikinci şansa ihtiyacımız olacaktır diye düşünüyorum. Ayrıca Galatasaray Medical Park, hücum olarak çok dengeli bir takım değil. Bu sebeple maç içerisinde geri dönüşlere izin veren bir takım. Bunun için bizim de son düdük çalana kadar tam konsantrasyonu korumamız gerekiyor. Beşiktaş'a karşı iki defa 20'li farklara yaklaşan Galatasaray Medical Park'ın maçı sadece 4 sayı ile (hadi son 3'lüğü saymayalım 7 sayı ile) kazandığını düşünürsek, hücumdaki bu dengesizliklerini maçın içerisinde kalarak ve doğru savunma ile avantajımıza çevirip, kendilerine ilk yenilgilerini tattırabiliriz.

Beşiktaş da ARENA'ya 3 kupa şampiyonu ve Cumhurbaşkanlık Kupası sahibi olarak, ilk defa katıldıkları Euroleague'de Partizan ve Brose Baskets'i farklı yenen bir ekip olarak oldukça havalı gelmiş, taraftarımızın da etkisi ile boynu bükük ayrılmıştı. Bir benzeri Galatasaray Medical Park karşısında neden olmasın ?? Takımımızın 100% hatta 150% ile oynaması gerekirken, bizim de tribünden son düdüğe kadar desteği eksiltmemiz gerekiyor, ki bu konuda şüphem yok.

Rakibimizin izlediğim son iki maçı ile ilgili düşüncelerimi yazarken, henüz açıklanmamış biletler hakkındaki görüşümü de yazayım. Taraftar etkisinin tavan yapabilmesi için, daha önceki senelerde de denenen ve önemli bir kesimi küstüren 20 TL'lik bilet politikasından vazgeçilmesi gerekir. Hemen akabinde Pazar günü futbol maçımızın da olduğu düşünülürse, taraftarın önemli bir kısımı için 20 TL yüksek kalacaktır. Benzer durum deplasman tarafı için de geçerli. Beşiktaş maçı ile başlayan deplasman tribünü 50 TL uygulaması Fenerbahçe Ülker maçında da devam etmişti, çok büyük ihtimalle bu maçta da devam edecek. Fakat kesinlikle doğru bulmadığım bir uygulama.Umarım o politikadan da kısa sürede vazgeçeriz.

Erinç Atilla

30 Kasım 2012 Cuma

Ayaş Yollarında Kervanın Mı Var Beni Öldürmeye Fermanın Mı Var !?

Herhangi bir türküye referans vererek başlık atacağım kırk yıl düşünsem aklıma gelmezdi ama, federasyon hakem atamalarında öyle bir yol izlemeye başladı ki, aklıma bu Ankara türküsü geliverdi.

Rakibimiz Hacettepe Üniversitesi. Ankara'nın ve hatta ülkemizin köklü üniversitelerinden bir tanesinin, basketbol takımı. Maç Ankara'da oynanacak (takımımız bu sabah yola çıktı). Maçın saati 15.45. Bu kadar. Televizyon yayını yok tahmin ettiğiniz gibi. Yayıncı kuruluş ligin lideri ile on beşincisinin maçını yayınlar da bizim maçımızı yayınlamaz o sebeple bu hafta bu maça canlı yayın beklemeyin. Buraya kadar her şey kabul edilebilir boyutta.

Maçımızın baş hakemi kim ?? Emin Moğulkoç. Geçen sene Telekom deplasmanında ilk çeyrekte bize çalınan 7 faulün 6 tanesinde düdüğü çalan hakem. Emin Moğulkoç nereli ?? Ankara'lı...Emin Moğulkoç hangi üniversite mezunu ?? Hacettepe...

Başka söyleyeceğim bir şey yok...

Erinç Atilla

29 Kasım 2012 Perşembe

BJK - Ankaragücü Maçından İzlenimlerim

İstanbul'a yolum düştüğü için bu maça gitmeyi çok istiyordum. Bir türlü şanssızlığını kıramayan Ankaragücü'nün genç oyuncuları Türkiye Kupası'nda BJK'ye misafir oluyordu. Takımlar misafir oluyor tabii. Maç öncesi bir taşlama olmuş. Yazımı yazdığım şu an dönüş yolunda olan Ankaragüclü arkadaşlar malesef camsız bir şekilde seyahat ediyorlar. Allah bu soğukta yardımcıları olsun. Umarım hem sağ salim hem de hastalanmadan evlerine varırlar.


Gelelim maça demek isterdim ama hafta içi saat 18.30'da başlayan bir maça ulaşma şansım çok azdı. Maç saatini akşam 8'dir diye düşünürken saat 18.30'da başladığını öğrenmek benim için çok kötü oldu. Vapurla Kabataş'a geçerken telefonda ilk yarının 2-1 Ankaragücü lehine bittiğini duymak , efsane bir ilk yarı kaçırdığımı söyleyen arkadaşlarım yüzünden bir an önce stada ulaşmayı istiyordum. İş dolayısıyla takım elbiseyle dolaştığım için deplasman tribününün önüne gelince gişedeki sıkıntılardan içeriye girememiş Ankaragüclü arkadaşlardan bazıları " Abi takım elbiseli görünce yönetici sandık. İçeri aldırırsın bizi diye umutlandık " dediler. Polisler malesef konuşmamıza rağmen bizi içeri almayı reddetti. Olaylar olaylar hakkında bir dünya muhabbet. Onların tribün alemine bakışını kendi açılarından dinledik. Derken 2-2 oldu. Son dakikalarda maç uzatmaya gider derken sanırım Batuhan'ın golüyle Beşiktaş maçı 3 - 2 almış. Stadın dışından ancak böyle takip ediliyor. Olduğu kadar dedik. Bir anda kapılardan biri açıldı. Eski açığın BJK'ye ayrılan kısmının kapısıymış meğer. Polislerin bir de bizi ordaki merdivenlerin oraya barikat kurup güya dışarı çıkanlara karşı sizi burda koruyacağız sözleri vardı. Şaka gibi. Daha kimi nerde bekletmeleri gerektiğini bilmiyorlardı ve iki grubun karşılaşmasına davetiye çıkarıyorlardı. BJK tarafından ilk çıkan genç bir çift oldu. BJK'li arkadaş yanında kız arkadaşıyla ilerlesem mi ilerlemesem mi diye ikilemde kaldı. Herkes beyler bayan var , küfür yok , ters bir hareket yapmayın diye birbirini uyarıyordu. Olması gereken de buydu.

Polisler bu sefer yaptıkları hatayı anladılar ve bizleri Ankaragücü tarafının önündeki merdivenlere götürdüler. Maçın 90 + 1. ya da kaçıncı dakikasıysa artık stada aldılar. Çok teşekkür ederiz. En azından bitiş düdüğünden önce deplasman tribünündeki yerimizi alabildik.

Ankaragüclü birçok sevdiğim arkadaşımı , kardeşimi görmek ,bizim tribünden de tanıdık simaları İstanbul'da tekrardan görmek yorucu günün ardından çok iyi geldi. Klasik deplasman tarafını bekletme ritüelinde , bulunduğumuz konumdan dışarda polisle BJK'liler arasında koşuşturma olduğunu fark ettik. Maçtan sonra Ankaragücü tribünü ile Toraman arasında karşılıklı sevgi gösterileri vardı. Artık siz o kısmı anladınız.

En  güzel an ; Ankaragüclülerin tribünde tek grup Ankaragücü'dür diye uzun süre susmadan bağırmaları ve menfaat ve takımı bugünlere getirenlerin kulaklarını çınlattıkları besteleriydi. Çok şanssız bir şekilde kaybettiler ki göremedim ama izleyen arkadaşlardan duyduğum kadarıyla gerçekten emeklerinin karşılığını bu maçta da alamamışlar.
 Sağlık olsun. Ne diyeyim Ankaragücü Canın Sağolsun

25 Kasım 2012 Pazar

George BEST

Dünya futbolunun en aykırı oyuncusu ve bir o kadar da yetenekli. Aramızdan ayrılışının 7. senesinde kendisini rahmetle anıyorum ve şerefine viski kadehimi şu an onun için kaldırıyorum. Kendisi hakkında önceden bir yazı yazmıştım. Söyledikleri ve hakkında söylenenleri okursanız ne derece vurdumduymaz , aykırı ama bir de efsane diye nitelendirilecek bir oyuncu olduğunun farkına varırsınız.

Alkole düşkünlüğü, gece hayatı , çapkınlıkları , futbol yaşamından sonra iflas eden karaciğerini yenileyip tekrardan içkiyi başlaması ve neredeyse ölümüne yol açacak bu alışkanlığına geri dönmesine kızanlara motoru yeniledğini , neden içki içmemesi gerektiğine anlam veremediğini belirtmesi. Yok artık diyeceğimiz bir sürü huyu yazmakla bitmez.

Kendisini sevmemin bir başka nedeni de İrlandalı'dır. O topraklardan çıkanların normal olmadığına dair söylemleri kanıtlarcasına hayatını yaşamıştır. Onun futbolunu izleme şansı bulanların öve öve bitiremediği , dünya gözüyle keşke benim de öyle bir şansım olsaydı dediğim yegane oyunculardan biridir. Malesef yaşım buna el vermiyor. George Best gibi bir yıldızı izlemek için dünyaya geç gelenlerdenim.

Onun için boşuna dememişler  " Maradona good , Pele better , George BEST "  diye.

Bir gün mezarına gidip birçok hayranının yaptığı gibi viski ile toprağını şereflendirmek benim de boynumun borcu.

ARENA'daki İlk Mağlubiyet

Her ne şekilde alınırsa alınsın, taraftarı olduğun takımın, canından çok sevdiğin ekibin sahada mağlup olmasını görmek iç acıtıcı. Bugüne kadar ARENA'dan hep mutlu ayrılırken bugün ise üzgün olarak terk ettik salonumuzu, 27 Kasım Salı akşamı tekrar dönmek üzere. Bu mutsuzluğumuzun yanında hakemlere isyan edişimiz de vardı. Özellikle Ziya Özorhon çaldığı bazı düdüklerle maçın gidişatına çok net etki etti. Her ne kadar İngiltere Premier League maçlarının saatlerinin etkisi ile belirleniyor olsa da canlı yayınlanacak maçlar, açıkçası bu hakem kararlarını gördükten sonra komplo teorisi üreten tek kişi olmadığıma eminim.

Mağlubiyetlerden beslenecek kadar zavallı birisi değilim. Galip gelirken herhangi bir maça özel bir yazı yazmamamın sebebi, Ufuk Hoca'nın oyuncu seçimi ve kararlarının oldukça doğru olduğunu düşünmem. Sadece eleştirmek için de eleştirecek değilim en nihayetinde...Bugün ise maçın son hücumunda açık bir şekilde faul yapamadık. Tam ters pota arkasında olduğumdan beri net görememiş de olabilirim, belki oyuncularımız faul yapmaya çalıştılar, fakat elimizdeki senaryoya göre açık bir faul yapmak ve bunu hakeme göstermek zorundaydık. Biz ise maçı uzatmaya götürmeyi tercih ettik. En son anda da savunmada hata yapıp basit bir sayı yedik ve maçı kaybettik.

Evren Büker, geçen sene basketbol oynamamış olması sebebi ile önemli bir risk idi, bu sene kimi maçlar bu riski almakla doğru karar verdiğimizi düşündürttü, kaybettiğimiz Tofaş maçı veya geçen hafta deplasmanda oynadığımız Royal Halı Gaziantep BŞB maçı gibi. Fakat onun tecrübesinde ve maliyetinde bir oyuncudan hücumda kitlendiğimiz ve birebir oyuna bel bağladığımız bir maçta daha fazla önce çıkmasını beklerim (Dixon takımın toplam hücumlarının 27%'ini tek başına kullandı, maçı 7 asist ile tamamladık).

Diebler iki haftadır kötü, Eurochallenge maçlarında da henüz "parlamıyor". Acaba bu seviyede haftada 2 maç zorladı mı diye düşünmek istiyorum ve kısa zamanda bu tempoya alışıp tekrar takıma ciddi pozitif katkı vereceğini ümit ediyorum. Bugün biraz da şanssızdı, 2 tane çok rahat dış atış pozisyonundan faydalanamadı, bazı günler girmeyebilir şutlarınız umarım o "bazı günler" dendir bugün.Bu tip zamanlarda ikinci ve üçüncü hücum silahları olması gerekir ki, tetiği çekebilsin.

Ümit Sonkol da bu hafta çok etkisizdi. Kendi pozisyonunu iyi oynayan rakiplere karşı pota altında zaten problem yaşayan bir oyuncu, bu açığını da dış atış tehdidi ile kapatıyor. Fakat Banvit'in uzunları hareketli uzunlar olduğunda Ümit, oyuna dahil olamadı.

Aminu ve Thomas iyi bir performans sergiledi, fakat çok ekstra bir şeyler üretemeyince, Evren-Diebler-Ümit üçlüsünün açığını kapatamadık. Yoksa maçın önemli bir kısmını önde götürebilmişken, bu oyuncuların ekstradan bulacağı bir kaç asist veya sayı ile maçı koparabilirdik. Dakika başına ürettiğimiz verimlilik puanı sonuçları çok net bir tablo sergiliyor, Banvit maçı hariç lig ortalamamıs 0.27 puan iken, Banvit maçında bu rakam 0.16 puan. Sanırım ne demek istediğim daha net çıkmıştır ortaya.

Masada bir bardak varken mümkün olduğunca farklı açıdan bakmak gerekir ki, dolu veya boş olduğundan fazla şeyler görebilelim. Evet bugün ilk defa ARENA'da kaybettik ve açıkçası bu şekilde olması (hakem hatalarının bu kadar bariz rağmen kendi hatamızla) sevimsiz bir tat bıraktı ağzımızda. Fakat diğer taraftan bu mağlubiyet ile takımın üzerindeki "ARENA'da namağlup takım" olma sıfatının ağırlığı kalkmış oldu. Bu sezonda oynadığımız en zor maçtı ve her şeye rağmen son 2 saniyeye kadar kazanan taraftık. Psikolojik olarak daha rahatlamış bir takım olarak Salı günü sahaya çıkacağımızdan ve Tofaş'ı yenip Eurochallenge'da grup liderliğini garantileyeceğimize eminim.

Yazıyı tamamlarken, Fenerbahçe Ülker maçından önce otoparkta konuştuğum tribünde önemli bir yere sahip bir renkdaşım, bu maçı kazanacaksak biz (taraftar) kazandıracağız demişti ve öyle de olmuştu. Bugün ise tüm bu gerçeğe karşı (hocamız Ufuk Sarıca'nın da bir çok kere dile getirdiği) 20 TL gibi normal bir lig maçı için yüksek sayılabilecek bir ücret belirlenmiş olması, çok hızlı bir şekilde salondaki profili değiştirdi ve takımı ateşlemekten ziyade takım tarafından ateşlenen bir kitle önünde oynandı maç. Hiç bir zaman ucuz bilet politikasını savunmadım (kulübümüzün gerçekleri ortada) fakat kabul etmemiz gereken daha makro bazda bazı gerçekler de var. Tribündeki agresiflikten (yanlış anlaşılmasın sahaya yabancı madde atmak, olay çıkarmak gibi kulübümüze zarar veren eylemleri tasvip etmiyorum) pozitif etkilenen bir takımımız varken, bunu baltalamıyor olmalıyız.

Günün anlam ve önemine istinaden, başta Baş Öğretmen Atatürk olmak üzere, tüm öğretmenlerin Öğretmenler Günü'nü kutlamak isterim ve 27 Kasım'da grup liderliğini garantileyeceğimiz maçta Tofaş'a karşı öncelikle oyuncularımı ve Ufuk Hoca olmak üzere, teknik heyetimize ve şube yönetimimize başarılar dilerim. Lig uzun, mağlubiyetler telafi edilir, Eurochallenge çok daha önemli, bu sebeple bu kupadaki maçların bilet politikası da...

Erinç Atilla

23 Kasım 2012 Cuma

Bilet Bilet Bilet

Hepimiz bu seneki kadrolarımızın özverili oyunları ve şu ana kadarki performanslarıyla gurur duyuyoruz. Sanırım duymayan yoktur. İstisnalar da kaideyi bozmaz. Zaman her şeyden öte daha fazla destek zamanı. Kaçak girenlere göz yummama , stadlarda ve salonlarda takımımıza zarar verecek her türlü davranıştan kaçınma vb diye listeyi uzatabilirim. Kulübe giren her kuruşa fazlasıyla ihtiyaç duyulduğunun sanırım farkında olmayan yoktur.


Avrupa'da fırtına gibi , ligde Tofaş'ın mucizevi , şans basketi olmasa lig kulvarında da namağlup durumda olacak olan basketbol şubemiz hakkında bir iki söz etmek istiyorum. Tamam bizler de yaşlanıyoruz ama şube yönetimi ligin başında her maçın aynı değerde olduğunu , hiçkimseye karşı özel bilet uygulamasına girişmeyeceklerini ve tüm maçların 10 Türk Lirasından ücretlendirileceğine dair bir açıklama yapmamışlar mıydı ? Bu sözleri her konuştuğum arkadaşım gibi bizler mi uyduruyoruz ? Sanırım o kadar da değildir. Bu kadar da hayalgücüm yok.

Öncelikle bu kural BJK maçı ile bozuldu. Hani 10 liraydı dediğimiz biletler 20 liraya yükseldi. Maddi kaynak lazım. Destek için sizlerden fedakarlık bekliyoruz dense sanırım kimsenin itirazı olmazdı. Öyle bir açıklama da gelmedi. Bu yetmezmiş gibi rakip taraftarlara da 50 TL bilet ücreti. Önceden de belirttiğimiz gibi bize hiç yakışmadı. Yok İstanbul'da bize böyle yaptılar da şimdi de biz yapıyoruz. Onlar yanlış yaptı diye bizlerin bu tarz gereksiz işlere girmesini çok garipsiyoruz. Yakıştıramıyoruz Karşıyakamıza.

Sonra Fener maçı. Yine 20 lira ücret. Tüm sezon 10 lira olayını geçtim. Ben kendimi takımın maddi kaynağa ihtiyacı var. Sizlerden fedakarlık bekliyoruz diye gelmesini umduğum açıklamayla avutuyordum. Kendi kendime böyle olması lazım ama dillendirmiyorlar diye biletimi aldım. Hep de alırım. Anlamadığımız olay tutarsızlık ve taraftarı müşteri olarak görmediklerini göstermeleri için küçük bir açıklamaydı. İşin aslı kendi açımdan söylemek gerekirse 10 ya da 20 liralık bilet ücreti değil. Tabii bir yandan yine rakip taraftara 50 liralık bilet ücreti ki bu yanlış en azından kulaklarını çok çınlattığımız Turgay Demirel federasyonundan döndü. Kırk yılda bir doğru iş yaptılar ve basketbol şubemizin yanlış kararının düzelmesinde katkı sağladılar. Bu girişimlerinden dolayı kendilerine teşekkürü borç bilirim.

Şimdi sırada Banvit maçı var ve bilet ücreti yine 20 lira. Bazı maçları yapılan tutarsız açıklamalara rağmen bilet ücretleri fark etmeden doldurabilirsiniz.Hatta haddinden fazla taraftar salona da girer. Birçoğu dışarda kalır. Evlerine dönmek zorunda da kalabilir ama taraftarı müşteri gözüyle gördüğünüz sürece insanları küstürebilirsiniz.

Şimdi düşünüyorum da sezon başında maçlar10 liraya olacak diye açıklama yanlışlıkla yapıldı ve aslında 20 lirayı kastediyorlardı. Dil sürçmesi , yazım hatası ya da dinleyen insanların yanlış duyması.

Bu yazıyı okuyan birçok kişi ne olacak canım 20 lira da para  mı diyebilir ? Belki size, bana çok büyük bir para değil ama futbola, baskete , bazıları voleybola giderken bütçeleri yetmeyebilir. Üstelik de deplasman yapmak isteyip , içi kıpır kıpır olan birçok kardeşimiz , arkadaşımız var. Daha lisanslı ürün mağazasında görüp beğendiği bir ürünü almak için hesap yapan , para biriktiren kardeşlerimiz var. Kısacası Karşıyaka sadece basket şubeden ya da yalnızca futbol şubeden ibaret değil.

Herkesin elinde fiyakalı telefonlar , ceplerinden malbuşlar , cameller düşmüyor diyebilirsiniz. Her gün kenara bir , iki lira atsalar ya diyenleriniz çıkabilir. Belki de haklısınız. Çok zengin bir kitleye hitap ediyoruzdur. Benim derdim tekrarlıyorum , belki de söyleye söyleye sizleri sıkıyorum ama insanlar kendini taraftar olarak görürken birden müşteri olarak algılamasınlar. İşte malesef o zaman kalp kırıklıkları ve küsmeler olabilir.

21 Kasım 2012 Çarşamba

Hoşgeldin Mustafa Sevgi

Mustafa Sevgi 2 yıl aradan sonra tekrardan yeşil sahalardaki özgürlüğüne kavuştu. Öyle talihsizdi ki , öyle iyi niyetinin kurbanı olmuştu ki durumu hatırlayınca insanın içi sızlıyordu. Bir ihmal sonucu değişen sağlık yönetmeliğinin kurbanı oldu. Sürekli değişen standartların kurbanı oldu ve federasyondaki ağalar hafifletici sebepleri bile dinlemedi. Çok ağır bir biçimde cezasını çekmesini buyurdular.

Haksız bir biçimde yargılanmak bir insan için kolay bir durum değildir. Mustafa Sevgi'ye de bu haksızlığa uğradığı için çok geçmiş olsun dilemek istiyorum. O ki bu haksızlığın üstüne kendini bırakmayıp bir antrenman bile kaçırmadı. Kaytarmadı. Hep çalıştı. Kendini hazır tutmak için daha fazla uğraştı.

Onun sahalardan uzak olduğu zamanda gözümüzün önünden sol kanattaki koşuşu , rakiplerini birer birer geçişi , rüzgarla beraber yol alması bir türlü gitmedi.

İşte sen bu özelliklerin için bu taraftarın Sevgilisi oldun Mustafa. Tekrardan geçmiş olsun ve seni sol kanatta rüzgarla uçarken görmeyi bekleyen bizler de en az senin kadar heyecanlıyız.

P.S. Yıl1912 ekibinin Mustafa Sevgi röportajı

19 Kasım 2012 Pazartesi

Spor Toto Türkiye Kupası Finalleri


Adana'daki grup maçlarımızı tamamlarken, 2 senedir yapamadığımızı yapıp adımızı son 8 takım arasına yazdırıyorduk. Bizimle beraber yola devam eden diğer takımlar; Beşiktaş, TED Ankara Kolejliler, Galatasaray Medikal Park, Anadolu Efes, Hacettepe Üniversitesi ve Banvit oluyordu.

Bugün çekilen kuralar ile Çeyrek Final'deki rakibimiz belli oldu. 6 Şubat 2013, Çarşamba günü Eskişehir'de Fenerbahçe Ülker ile Çeyrek Final mücadelesine çıkacağız. Maçın saati henüz belli değil. Diğer eşleşmeler de şu şekilde;

6 Şubat 2013
Beşiktaş - TED Ankara Kolejliler

7 Şubat 2013
Galatasaray Medikal Park - Anadolu Efes
Hacettepe Üniversitesi - Banvit

Levent Türknas ve Serdar Apaydın'ın açıklamaları da şu şekilde;

Levent Türknas (Pınar Karşıyaka): “Sezon başında yeni kurulmuş bir ekip olarak 3 hedef belirledik. Form seviyemiz yükseliyor. Taraftarımızda bizi Eskişehir’de yalnız bırakmayacaktır. Fenerbahçe Ülker’e de başarılar diliyorum. “

Serdar Apaydın (Fenerbahçe Ülker): “Kupayı bundan önce olduğu gibi yine müzemize götürmek istiyoruz. Basketbolumuzun temel taşlarından biri olan Pınar Karşıyaka, Ufuk Sarıca ile sezona iyi bir başlangıç yaptı. zorlu bir maç olacak. Ancak biz mücadelemizi gösterip mutlu sona ulaşmak istiyoruz.”


Şimdiden başta oyuncularımız olmak üzere, koçumuz Ufuk Sarıca'ya ve teknik heyetimizle yönetimimize başarılar dilerim...


Erinç Atilla

İstatistiklerle Futbol Vol.II

Daha önceki yazıma hemen bir referans vereyim, önceki haftalardaki ortalamalar için.

Lig'de 12 maçı geride bıraktık. Topladığımız 22 puan, attığımız 14 gol ve kalemizde gördüğümüz 12 gol var bugüne kadar. Ortalamamıza bakarsak maç başına 1.83 puan, 1.17 atılan gol, 1 yenilen gol düşüyor.

Kilit bilgi neydi;

6 senenin maç başına ortalama, ilk iki için; 1.89 puan, 1.58 atılan gol, 0.90 yenilen gol...Playoff için; 1.66 puan, 1.38 atılan gol, 1.03 yenilen gol...

Oynadığımız son 4 maça bakmak istersek, maç başına 2 puan, 1.25 atılan gol ve 0.5 yenilen gol ortalamamız var. Bu rakamlar da, ikinci dört maçlık seriden sonra tekrar çıkışa geçtiğimizi ve belki ilk dört haftaki ortalamalara gelememiş dahi olsak, hedefe yürüyen bir takım için olması gereken sonuçlara ulaştığımızı gösteriyor. Bu süreçte saha dışında da tamamen maddi durumlarla ilgili yaşadığımız sıkıntıları düşünürsek, her şeye rağmen bu performansı sergileyen oyuncularımıza sahip çıkma ve haklarını ödeme zamanı olduğunu düşünüyorum.


Erinç Atilla

18 Kasım 2012 Pazar

Hakemzede Karşıyaka

Hakemler hakkında hiç konuşmam ama diye başlayan cümleler vardır. Bunu duyduğun an kanalı değiştir birader demişimdir. Çünkü genelde her hatayı hakeme bağlayıp gündem değiştirmek için yapılan konuşmalardan öteye geçmez. Bir istitastik tutsak sanırım %90'dan fazlası hep gündem değiştirme çabalarıdır.

Hakemi de yeneceksin arkadaş sözü vardır bir de. Evet şampiyon olmak istiyorsan hakemi de yeneceksin.Rakibi de yeneceksin. Federasyonun da pardon federasyonu da yeneceksin.

Sayfalarca , günlerce teknik direktörleri , vaatlerini tutmayan yöneticileri , formsuz ya da çok güzel oynayan futbolcuları konuşuyoruz da neden hakemleri konuşmayacağız ? Sanırım temel sorunumuz dengeyi bulamamamız. Sadece hakem ya da sadece oyuncuları konuşup olayı tüm etkenleri ile değerlendirmiyoruz. Sahada kendilerine bir başbakandan , cumhurbaşkanından daha fazla yetki verilen hakemler de kendilerini padişah mertebesinde görüyorlar. Hoş ülkede bu aralar kendini padişah gibi gören sadece hakemler değil ama hadi o konulara bu yazıda girmeyelim. Hakemlerden hesap sorulmadığı ve onlar hakkında da birkaç kelam edilmediği sürece bu hükümdarlıkları artarak devam edecek ve yaptıkları her türlü haksızlık da yanlarına kar kalacak.


Hakeme tekrar geri dönmeden önce haritadan bakarsanız eğer İzmir'den Rize'ye armasının peşinden koşan her renkdaşımı tebrik etmek istiyorum. Onca yol , eziyet çekilecek dert değil. En az sahadaki mücadele kadar sizlerin mücadelesi de alkışı hak ediyor. Bu takım sizlerle daha bir güzel.

Sahada ilk yarı istediğimiz oyunu sergileyemedik. Çok gereksiz bir penaltı yaptırdık. Ne yalan söyleyelim ilk yarıdaki oyun bizlere maç için umut vermiyordu. Devre arası artık Cihat hoca ne söylediyse takımın havası değişti. Helal olsun çok güzel ve istekli bir mücadele vardı. Dalmat her topu ezse de , el freni görevi yapsa da geliyorduk. Golün artık geleceği belliydi. Fatih Şen'in idmanda çalıştıklarını düşündüğüm ön direğe diz seviyesindeki bir dünya ortasından sonra yükselttiği top ve Makakula'nın harika kafa vuruşu. İşte o an bu ortaları yerden kesmenin gereksizliğini sanırım tüm takımımız ve teknik heyetimiz görmüştür. Çok baskılıydık. Maçı bırakmıyorduk ve Banahane'nin akıl dolu aşırtması ile tv kameranlarının yakalayamadığı golle öne geçtik. Topu ağlarda görüp birbirine sarılan , evde ne varsa o sıradaki sevinçten kırıp döken binlerce insan hep bir ağızdan aynı anda Kaf Sin Kaf diye haykırıyordu.

Rize tribünlerine gelelim. Rakip tribünün varlığını hazmedemeyen , sahada geride olmasına rağmen can siperhane mücadele eden bir takıma bile tahammülleri olmayan bir tribün görüntüsü çizdiler. Deplasman tribününe bıçak , futbolcuların kafasına çakmak atmak en büyük meziyetleriydi. Bugünün başrolündeki orta hakemimiz Serkan Çınar ise bozuk para yağmurunda köşe atışını kullandırıp olaylara doğru düzgün müdahele bile etmiyordu.

Artık en son pozisyona gelmek istiyorum. Ahmet Burak Solakel olması lazım o pozisyonda çok amatör bir şekilde topun kornere gitmesine sebep olması da kritik dakikalarda, skor 2-1 iken kabul edilecek bir hata değil. Ardından rakip oyuncunun boş bırakılması, defansımızın izlemesi, el ile gol pozisyonuna giren oyuncuya müdahele etmeyen hakem , hakeme itiraz etmekle meşgul olup topa hamle yapmayan defansımız ve bunca olumsuzluğun birleşip kalemizde ikinci golü görmemiz. Evet hakem çok büyük bir hata yaptı. Büyük ihtimalle Rize'de seyirciden çekindi ve son dakikada bu golü iptal edecek cesareti kendinde bulamadı.

Tamam belki hakem Serkan Çınar ev sahibi ekibin nizami olmayan golünü son dakikada geçerli sayacak kadar bir korkak ya da şimdi raporunda bu pozisyonu nasıl geçerli saydığını bahaneleriyle - yanlış tabir olmasın çok özür dilerim - gerekçeleriyle anlatıyordur. Her iki türlü de kendisini Türk hakemliği için çok yetersiz ve geleceği olmayan bir hakem olarak görüyorum. Eğer bu pozisyonunun gol olduğuna tüm yüreğiyle inanıyorsa hakemliği son derece kötü  ya da seyirciden çekinip de golü geçerli saydıysa bir hakem için korkaklık azımsanmayacak kadar büyük bir dezavantajdır.

Sonuç olarak emeğimiz heba oldu. 3 puan alacak durumdayken 1 puana razı olduk. Hakem Serkan Çınar'ı da yenmeliydik ama canınız sağolsun çocuklar. Umarız bundan sonra Serkan Çınar gibi hakemler maçlarımızı yönetmezler. Yönetseler dahi onun gibileri de  yenip yolumuza devam ederiz.

10 Kasım 2012 Cumartesi

Sadece 9 Dakika 5 Saniye

10.11.2012 . Tarihin bile saygıdan sıraya girdiği ama canın pahasına özgürlüğünü sağladığın vatanında sana saygısızlık edenlerin arasında bulunduğum için çok utanıyorum Atam. Sen bizlerin özgür yaşaması ve gavurun hizmetçisi olmayalım diye tüm hayatını harcamışken , bu ülkede şu an yaşananları içimize sindirmek çok güç.

Sabah ayrı bir heyecanla uyandık yine. Atamızın aramızdan ayrılışının 74. yıldönümü ile uyandık. Saatler seni bizlerden alıp ebediyete götürdüğü vakte tekrar gelince sadece korna ve siren sesleri duyuldu İzmir'de. Aynen yurdumuzun diğer şehirlerinde olduğu gibi. Her zaman da olması gerektiği gibi. Seni anmak Atam birkaç dakikaya , saate ya da güne sığmaz. Bunun da ayrıca farkındayız.

Emanetinin ve ilkelerinin her zaman bekçisiyiz. Zaten bizlere söylediğin  "Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır. Fakat Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır'' sözünü hiç unutmuyoruz. Unutturmaya ve ülkeyi yıkmaya çalışan hainlere inat aklımızdan çıkmayacak.


İşte Atamızın silüetinin Cumhuriyet Meydanı'nda belirdiği sıralarda bizler de Alsancak Stadındaydık. Karşıyakalıların sessiz kalmasına alışık olmayan tv başındakiler ve rakip takım oyuncuları , taraftarları ortamı garipsemiş olabilirler. Atamızı anarken maç sırasında sadece 9 dakika 5 saniye sessiz kaldık ve sonrasında Atamız için haykırdık. Bu şekilde bağıracağımızı bilmeyenler 9 dakika 5 saniye sonrası şaşkınlıklarına ve gözyaşlarına engel olamıyorlardı.

Bugün yendik ya da yenildik hiç önemli değil. Senin için 9 dakika 5 saniye sessiz dururuz ya da her an bağırırız da Atam ama şunu hiç unutmadık ki SEN OLMASAN , BİZLER DE OLAMAZDIK.

              NURLAR İÇİNDE YAT DÜNYANIN EN BÜYÜK LİDERİ

7 Kasım 2012 Çarşamba

KSK'de Rus Ruleti

Göztepe derbisinden galip çıkmanın mutluluğu ve 100. Yıl kutlamalarının coşkusu semtte tüm hızıyla devam ederken bu hava futbolcuların idman boykotuyla bıçak gibi kesiliverdi. Alacaklarındaki gecikmeler dolayısıyla daha önce de Tavşanlı deplasmanına yola çıkmaları gün protestoda bulunup gitmemişlerdi. Tam Göztepe ile oynanacak maç öncesi sinyali hepimiz almıştık.

Hepimiz biliyoruz ki Cihan Başkan bir kumar oynuyor. Yaratamadığı kaynaklardan dolayı sıkıntılı ve gördüğümüz kadarıyla ödeme yapacağı tarihe kadar boykotları , huzursuzlukları geçiştirmek istiyor.


Futbol takımımız ligde averajla 3. sırada. Önümüzde gerçekten kritik bir dönemeç var ve futbolcularımız yine mesaj veriyorlar. Bizler huzursuzuz. Ödemelerimiz yapılsın. Yoksa ? Evet işte ya ödeme yapılmazsa , yoksa kısmını dile getirmiyorlar. Biz kimsenin hakkının ödenmemesi gibi bir durumun kabul edilemeyeceğini her zaman söylüyoruz. Bu konuda ayrı bir fikirde olmamız zaten söz konusu değil ama futbolcuların da hafiften hafiften, bu tarz boykotlarla mesaj göndermesini pek de şık bulmuyoruz. Benim gibi düşünen renkdaşlarımı da katarsam ; bizler için bu boykotlar tehditvari bir algı uyandırıyor.

Şimdi karşılıklı açıklamalarla iş rus ruleti havasında. Tabanca elinde Cihan başkan ve yönetim açıklama yapıyorlar. Ödemeler konusunda takvimlerini tam netleştirene kadar fırtınayı atlatmak istiyorlar. Sıra karşı tarafa geçince de onlar tabancayı kafalarına dayayıp tetiğe basıyorlar. Şu ana kadar o tabancanın içindeki tek kurşun kimseye isabet etmedi. Ama bir gün ya hesaplarınız tutmazsa da bu saçma sapan ruletinizin sonu gelirse !!! İşte o zaman o kurşun birilerine zarar verecek ama en çok zararı Karşıyaka Spor Kulübü görecek. Birileri en fazla yönetimden gider. Futbolcular TFF'ye başvurur. Başka takıma gider ama ya takım ve taraftar ? Bizler nereye gidelim ? Gereksiz inatlaşmalarınızın son bulmasını ve hem Karşıyaka için hem de kendi kariyerinizin için var olan gücünüzle mücadele etmenizi tavsiye ediyoruz.

2 Kasım 2012 Cuma

100. Yıl Coşkusu

Takdir-i İlahi 100. yılımızdaki son maçımızı Göztepe galibiyetiyle kapattık. 100 yıl önce Zühtü Bey ve arkadaşlarının başlattığı isyan , yaktığı meşale katlanarak büyüdü ve bugünlere geldi.


100 yıl önce bu şehrin , ülkenin işgalinde sessiz kalmayıp , düşmana başkaldırı sonucu kurulan bir kulüpten bahsediyoruz. İzmir'deki örgütlenmeyi spor üstünden yapıp önce kazandığı başarılarla şehrin moralini bir nebze iyileştiren , bir yandan da kurtuluş mücadelesinde en aktif şekilde yer alanların olduğu bir yapılanmaydı. Başkanı işgal kuvvetleri tarafından esir alınan , sürgüne gönderilen , işgal kuvvetlerince hep bir tehdit olarak görülen bir kulüptü Karşıyaka.


Değerlerine sıkı sıkıya bağlı , renklerini bile seçerken aslını ve geçmişini unutmayarak karar veriyordu. Yeşilini İslamiyetten, Osmanlıdan ; Kırmızısını ise Türklüğünden dolayı seçiyordu. Daha kuruluş günlerinden bir misyonu vardı. Vatanı müdafa ve benliğinden , değerlerinden taviz vermemek. Asiydi . Özgürlüğününe düşkündü. Cepheye gidenlerin parolası "Biz Karşıyakalıyız"dı. Özgürlüğüne inancın söylemiydi. Esarete başkaldırının sözleriydi bunlar. Sadece bir spor kulübü kuranların değil , ülkesi için canını vermeye gidenlerin parolasıydı cepheye giderken.



Boşuna demiyoruz " Şampiyon olasın diye sevmedik. Karşıyakam biz seni hiç terk etmedik " . Bu kulübün çok fazla başarısı yok. Raflarda ışıldayan jan janlı kupalarımız da yok. Sadece ne kadar üzse , kahretse bile 100 yıldır alevi daha gür parlayan meşale ve bitmek bilmeyen bir sevgi var. Yıllar önce söylediğim gibi mazoşist bir aşk bizimkisi. Acı çekmektir. İsyan etmektir. Koşa koşa ölümlere gitmek demektir ve yine ısrarla canından çok sevmek demektir. Karşıyakalı olmak deliliktir.

Hep bir  ağızdan genci , yaşlısı tüm Karşıyaka halkı 1 Kasım 2012 gecesi saatler 20.12'yi gösterdiğinde yegane sevdası için haykırdı. Kaf Kaf Kaf Sin Sin Sin Kaf Sin Kaf Sin Kaf


100 yıldır artarak süregelen bu coşku gelecek yüzyılda da var olacak. Belki bizler göremeyeceğiz ama Karşıyakam senin peşinden aynı bugünkü gibi sevdalıların büyük bir gururla gelecek

30 Ekim 2012 Salı

Eurochallenge Başlıyor !!!


İki sezondur mücadele ettiğimiz Eurochallenge ile ilgili ne yazmışım diye baktım da, bayağı bir eskiye Temmuz'a geri gitmem gerekti. Henüz takımımız oluşmamıştı ve ortada bir çok belirsizlik vardı. Şu anda ise TBL'de üçüncü sırada olan, ilk 3 maçını kendi evinde oynamış ve hepsini kazanmış, 2 sene aradan sonra Türkiye Kupası'nda son 8 takım arasında yer alan bir takıma sahibiz. Temmuz'da yazdığım yazıda rakipleri kısaca mercek altına almıştım, tabi o zaman fikstür belli değildi, fikstürü de paylaşmak gerekir, saatler Türkiye saati ile (maç saatlerinde değişiklikler olabilir).

6 Kasım 2012 - Tofaş (Deplasman) 20.00

13 Kasım 2012 - KRKA (İç Saha) 20.30
20 Kasım 2012 - ETHA (Deplasman) 19.30
27 Kasım 2012 - Tofaş (İç Saha) 20.30
4 Aralık 2012 - KRKA (Deplasman) 20.00
11 Aralık 2012 - ETHA (İç Saha) 20.30

Hem lig hem de Avrupa macerası kolay olmayan bir fikstür ile başlıyor, en büyük handikabımız ise ligdeki 3 maçı da iç sahada oynamak olacaktır. Bu dönemdeki fikstürümüz şu şekilde; Tofaş (Deplasman) - Tofaş (Deplasman) - Fenerbahçe Ülker (İç Saha) - KRKA (İç Saha) - Royal Halı GBB Spor (Deplasman) - ETHA (Deplasman) - Banvit (İç Saha) - Tofaş (İç Saha) - Hacettepe (Deplasman) - KRKA (Deplasman) - Galatasaray Medikal Park (İç Saha) - ETHA (İç Saha). Zaman buldukça rakipleri biraz daha detaylı olarak incelemek üzere sonlandırıyorum bu mesajı.

Haftaya başlayacak Avrupa macerasında başta oyuncularımız olmak üzere, teknik heyetimiz ve yönetimimize başarılar...

Erinç Atilla

29 Ekim 2012 Pazartesi

Uyandın Mı Prenses ?

İzmir Atatürk Stadını sadece isminden dolayı sevsek de Karşıyaka aşkı için yola çıktık. Bana maça  gelirken demediler ki bir uyuyan güzel , sarı yağmurluklu prenses de orada olacak diye.

Sahadaki futbolu konuşmaya gerek var mı ? Orta sahamız olmadan maç kazandığımız oyunlardan bir tanesiydi. İyi oynadık dersem yukarda Allah var . Fena çarpar. Yeteri kadar oynadık sadece. Sağolsun Göztepe her zamanki gibi sahada rezilleri oynadığı için bu maçtan mağlup olarak ayrılmamız imkansız gibi bir şeydi.

20 seneye yakındır maçlara gidiyorum. Hele ki bir derbi maçında bu kadar eğlendiğim olmamıştı. Göztepe taraftarının bunda payı çok büyük. İyi ki varsınız. İyi ki maçı Alsancak Stadına almadılar ve bu eğlenceden mahrum kalmadık.


 - Önce maç öncesine gideyim. Maça 1 saat kala tribünlere girişler olurken Göztepe tribününden bir ses " Stadı doldurun ... ... " Cevap gecikmeden " Kulübü satmayın .... .... " " Kulübü satanın ........ ........" Bir anda ses soluk kesiliyordu.

- 1 seneyi aşkın süredir Zühtü Bey ve arkadaşlarına küfürlü beste söyleyen, Kurtuluş Savaşı Gazilerine saydıran Göztepe taraftarları İzmir için bu kadar önemli şahısları anmayı !!! bu maçta da unutmadı. Şuursuzca küfürlerine devam ettiler. Bestenin aslını söylememiz ve Göztepe'nin efsanevi futbolcusu Gürsel Aksel diye bağırmamızla aradaki farkı bir kez daha gözler önüne serdik. Bizler hiç küfretmiyoruz demiyoruz. Küfür ya da kötü tezahuratı da savunmuyoruz ama en azından etik değerlerimiz ve camiaların , ülkenin değerlerine saygımız var.

- Göztepe tribünü bize böyle ortalar açtığı süre boş geçmek ayıp olurdu. Sahada da futbolcularımızın açtığı her ortaya Hamza atladı. İşte Göztepe ruhu !!! Hem sahada hem tribünde. Her zaman Karşıyaka'ya hizmet ediyorlar.

- Göztepe'nin Adanaspor'a olan sempatizisini biliyorduk. O turuncu sis de sanırım bunun göstergesiydi. Büyük şov diye reklam yapıp turuncu sisler ve sus pus bir tribün. Geçen yıldan tek fark meşale olmamasıydı. Sonuçta 2 senedir pek bağıran bir deplasman tribünü göremiyoruz.

- Turuncu sis ve birkaç meşale yakan Göztepe taraftarları deplasman tribünü önünde çimlerin alev almasını sağladılar. Bir yanda çimlerden yükselen dumanlar , yangın ; bir yandan da " Kaf Kaf koyunca bak neler oldu , Göz Göz'ün ... yandı , tutuştu " . Siz kaşındınız arkadaşlar. Biz sadece gerekeni yaptık.

- Maçın ikinci yarısına gelince Göztepe tribünlerindeki bu derin sessizlik içimizi burkuyordu. Ezeli rakip olarak gösterilen , ihale süreçleri bitmek bilmeyen sözde Göztepe , harbi Aliağa Belediyenin suskunluğunu kabul edemiyorduk. " Göztepe uyuyor , rahatsız etmeyin " ile başlayan makaramız ve akıllarına Göztepe diye bağırmak gelen deplasman taraftarları. Maçta oldukları akıllarına gelince Karşıyaka taraftarı olarak kendilerini tebrik etmeyi de ihmal etmedik. Tüm tribün alkışladı. Takdir ettik kendilerini. Ardından " Günaydın , Prenses Uyuyor , Rahatsız Etmeyin " ve bir dünya söz. Artık hepsini burada yazmayayım.

- Yine koltukları kırıp numaradan sahaya atmalar , yine sahaya bir , iki kişi atlayıp polisin önünde salaktan voltalar. Aynen devam.

- Şaban vakası var bir de. Bizim maça ayrı bir hazırlanan , gazetelere demeçler verip tribünlere oynayan Şaban. Hep böyle Şaban.  " Allah'ın sopası yok "

Son olarak ; Uyandın mı Prenses ?

İstatistiklerle Futbol

Rakamlara olan yakınlığım daha önceki farklı post'larda gözünüze çarpmıştır. Bu yakınlığın bir sonucu olarak daha önce futbol ile ilgili yazdığım bir post vardı. Özet olarak alacağım bilgi şu olacaktır; 

6 senenin maç başına ortalama, ilk iki için; 1.89 puan, 1.58 atılan gol, 0.90 yenilen gol...Playoff için; 1.66 puan, 1.38 atılan gol, 1.03 yenilen gol...

Peki 2012-2013 sezonunda neler yapıyoruz ve elimizdeki istatistiğin yukarıdaki ortalamalara göre durumu nedir sorularını cevaplandırmak gerekir. Aslında belirli aralıklarla şahsi twitter hesabımdan paylaşmış olsam da, ilerisi için kendime not, belirli dönemlerle burada da yazmakta fayda var.

9 haftanın sonunda takımımız topladığı 17 puanla ligde üçüncü sırada, kalemizde gördüğümüz 10 gole karşılık rakip kaleleri 11 defa havalandırdık. Maç başına baktığımızda 1.89 puan, 1.22 atılan gol, 1.11 yenilen gol ortalamamız var. Son 6 senenin rakamlarına bakınca ise şu anda ligin üst tarafında kalıp Süper Lig hasretini gidermek için doğru sonuçları aldığımızı görebiliyoruz, oynanan futbolun kalitesi ayrı bir yazı konusu olur.

Bu 9 haftalık dönemi ay bazında ele alırsak ise, ilk 4 haftada 10 puan toplamıştık, kalemizde gördüğümüz 2 gole karşılık attığımız 6 gol ile. Bu dönemin ortalaması maç başına 2.5 puan, 1.5 atılan gol ve 0.5 yenilen gol.

İkinci 4 haftaya baktığımızda ise çok farklı bir tablo çıkıyor ortaya, bu 4 maçta sadece 4 puan toplayabildik, kalemizde 8 gol görüp sadece 3 gol atarak. Bu 4 haftalık ortalamamız maç başına 1 puan, 0.75 atılan gol ve 2 yenilen gol.

9 haftanın sonundaki ortalamamızın, ilk 4 hafta elde ettiğimiz sonuçların büyük etkisi sonucu olduğu ve ikinci 4 haftada sakatlıkların da etkisi ile ilk 4 haftanın kazanımlarından yediğimizi söylemek, uzay mekiği mühendisliği değil. Umarım dün akşam kalemizde gol görmeden aldığımız 2-0'lık galibiyet ile tekrar ligin başındaki performansımıza geri dönüş için ilk adımı atmış oluruz.

Erinç Atilla

Cumhuriyet Bayramımız Kutlu olsun

" Bir ulusun onuru, namusu ve insanlığı iki şeye bağlıdır: özgürlük, bağımsızlık. Türk ulusu büyüktür. Özgürlüğü ve barışı sever. Canı pahasına da olsa, Cumhuriyeti sonsuza kadar yaşatacak güçtedir. Ve yaşatacaktır… " M.Kemal ATATÜRK

23 Ekim 2012 Salı

Zupan’ın Hikayesi

Her şey  serin bir Eylül’de Fucka ve Marko Milic gibi önemli basketbolcuların da gözlerini açtığı Ljubljana’nın kuzey batısındaki Kranj’da başladı. Takvimler 13 Eylül 1982’yi gösterirken, Zupan dünyaya gözlerini açtı. Doğuştan işitme engelli olması sebebi ile çocukluk yılları kolay geçmedi kendisi için. Eline ilk defa basketbol topunu aldığında ise yaşı 14 olmuştu. İşitme engellerin oluşturduğu milli takım’da kendisine hemen yer bulan Zupan, 17 yaşındayken de KD Slovan ile ilk profesyonel sözleşmesini imzalıyordu.

2005-2006 sezonu kendisinin öne çıktığı ilk sene oldu. Performansı onu çoğu gelecek vaat eden Sloven oyuncu gibi Union Olimpija’ya taşıdı. Fakat bu transfer bir çok duruşmayı da beraberinde getirdi, çünkü Zupan, Olimpija ile anlaşma imzalamadan Slovan’daki sözleşmesini tamamlamamıştı. Mahkeme süreçleri bittiğinde ise tarih çoktan 2007 olmuştu.

Takip eden sezonda, 24 Ekim 2007’de, Miha Zupan, Euroleague’de Montepashi Siena karşısında sahaya çıkarak tarihte bu seviyede oynayan ilk işitme engelli oyuncu oluyordu. Sezon sonunda kendisini Yunan ekiplerinden Trikalla’da bulan Zupan bir sene boyunca maddi sıkıntılarla boğuşan ekibin en iyi oyuncusu olmasına rağmen, takımı sezon sonunda 26 maçta sadece 7 galibiyet alarak sondan ikinci olabiliyordu. Nisan 2010’da ise Zupan arkasına bakmadan Yunanistan’ı terk ediyor ve arkasında bayağı bir çalkantı bırakıyordu. 2010-2011 sezonunu ise ilerde bizimle de rakip olacak Spartak St.Petersburg’da geçiren Zupan, burda Eurochallenge’da 24 dakika sahada kalırken, 9.7 sayı, 4.9 rebound ortalaması yapıyordu. Kariyerinde bir çok milli takım tecrübesi bulunmasının yanında, 2010 yılında WIDEX Yılın Sporcusu ödülünü de almıştı.

Buraya kadar baktığımızda Slovenlerin Brian Scalabrine’i olarak Miha Zupan işitme engelli olmasına rağmen profesyonel basketbol dünyasında etki yaratan, alkışlanacak bir oyuncu olarak gözüküyor. Ama işte her şey 24 Mart 2011’de ARENA’da sahaya çıkana kadar...NTVSpor’un da yayınladığı (ekranlara geldi mi bilmiyorum) maçta, ortada hiç bir şey yokken, bulduğu boş bir smaç sonrasında elleriyle cinsel organını tutup taraftara göstererek taraftarı tahrik eden de buraya kadar ayakta alkışlanmayı hak eden aynı Miha Zupan.

Telekom forması altında ARENA’ya gelecek Zupan’a tepkiler olacaktır, kolay unutan bir tribün değiliz, ne olumlu hareketleri ne de olumsuzları. Slovenya’nın Kranj şehrinde başlayan hikayenin son bölümleri oldukça çirkin. Bunu da herkesin bilmesi gerekir diye düşünüyorum...

NOBEN POT İTİ VEN* !!!

Erinç Atilla

*No Way Out

22 Ekim 2012 Pazartesi

Güzel Şeyler

Skunk Anansie ile başlamıştım güne, Skin'in berrak sesi evde yankılanırken, geçmişten gelen düşüncelerle, hedonist birisinin Karşıyaka'lı olma veya Karşıyaka'lı birisinin hedonist olma ihtimallerinin ne kadar da düşük olduğunu hesaplamaya başlıyordum. Bu hesaplamalara fazla vakit kaybetmeden hızlıca ARENA'ya doğru yola çıktım, Tavşanlı deplasmanı için yollarda olan, Çanakkale'de takımını yalnız bırakmamak için erkenden kalkan renkdaşlarımı düşünüp...

Maç hakkında çok fazla bir şey yazmak istemiyorum, oldukça iyi hazırlandığımız aşikar. Mersin BŞB maçına göre daha durgun bir Ümit Sonkol görmüş olsak da (içerden hiç top kullanmadı), Evren Büker ve Will Thomas'ın oyunu çoğu kişiyi memnun etmiştir diye düşünüyorum. Caner'e ayrı bir cümle kurmak istiyorum, istatistiklere yansımayan çok doğru işler yaptı savunmada, belki istatistik kağıdına baktığımızda etkileyici rakamlar göremeyeceğiz fakat oldukça verimli oynadığını söylemek isterim.

Fakat asıl güzel şeyler maç öncesinde yaşandı. Geçen hafta rakip takımın biletlerinin 50 TL olmasını eleştirmiştim, hala daha bu uygulamanın yanlış olduğunu düşünüyorum. Diğer taraftan 10 TL'lik biletin etkisini de 3 parçaya bölündüğümüz, bir kısmımızın teknolojinin yardımı ile futbol maçını takip ettiği bir maçta dahi görebildik, bu kararın ne kadar doğru olduğu ortada. Ayrıca geçen hafta da gördüğümüz, yeni dijital reklam board'ları ARENA'ya oldukça güzel bir hava katmış ki, öğrendiğim kadarı ile bir iyileştirmeye de gidilecek bu konuda. Oyuncularımız tanıtılırken resimlerinin biraz gecikmeli de olsa gösterilmesi güzel bir düşünceydi. Ve gelemeyenlerin belki de "ah" diyeceği bir detay olarak, oyuncular tanıtılırken ışıkların kapatılması herkesi farklı bir havaya soktu. Disiplin Kurulu'nun kararlarını bekleyeceğim, umarım bu uygulama sebebi ile bir ceza ile karşılaşmayız.

Kısacası dün ARENA'da güzel şeyler vardı...Mücadele eden ve kazanmaya odaklanmış bir takım, ARENA'yı gerçek bir cehenneme çeviren dolu tribünler, agresif bir ambiyans...Devamını dilemekten başka bir şey yapılmaz şu aşamada...


Erinç Atilla

2B Nostaljisi

Sabahın köründe alarmın sesiyle uyandım. Bu deplasmana gitmek güzel ama bir de sabahın köründe kalkması , yola çıkması olmasa. Daha afyonumuz patlamadan kendimi bizim minibüste buldum. Yol bir yandan iğrenç ve sanki hiç bitmeyecek hissi verirken polis çevirmesi. Polis memurunun bize çarşıdan kalkan otobüslerden birini sorması ve görsek tanırız cevabını alması ile topuk ve yola devam.


Piizler, deplasman otobüslerinin vazgeçilmez müzikleri derken Zeus babanın tekkesine vardık. Hemen kendisine saygılarımızı iletmek için mekana geçtik.  Saygı ve sevgimizi sunduktan sonra " Zeus Ölmedi Kalbimizde Yaşıyor " sesleri Zeus Baba Tekkesi'nde yankılandı ve yolumuza kaldığımız yerden devam ettik. Sonuçta armayı bekletmek olmaz.


Tavşanlı Ada Stadıyumunda bize ayrılan bölümde bilet satışı yoktu. Daha çarşıdan kalkan otobüsler gelmemişti ve Tavşanlılı yetkililer kesinlikle kimsenin içeri alınmayacağını belirtip ortalıkta söylenip duruyorlardı. Dayı bu hırs nedir ? Bir sakinleş . Kalbe zarar. Strese gerek yok demeye varmadan kendisi söylene söylene bulunduğumuz yerden uzaklaştı. Klasik bekleme süreci. Bize başarılar dileyen Tavşanlı Linyitspor taraftarlarına aynı şekilde karşılık veriyorduk. Derken küfürlerle gelen bir grup ve bize taş atmaları. Sonuç ; durduk yere ortalığın karışması ve gerisini yazmayayım. Olan oldu. Tavşanlılı arkadaşlar kendileri etti ve buldular.

Maça gelirsek ; tribüne girme çabaları uzayınca birçok renktaşımız sanırım golümüzü doğru düzgün göremedi. Ne derseniz diyin ne düşünürseniz düşünün yine iyi futbol oynamadık. En çok güvendiğimiz defansımız topu doğru düzgün uzaklaştıramıyor. Cihat Hocam sen de bir defans oyuncusuydun. En azından temel bilgiler olarak defansa top nasıl uzaklaştırılır dersi versen , biraz çalışsalar haddime olsa da söylemek istedim. Bence çok iyi olur.

Taha'nın karate kid tarzı oyunu , Dalmat'ın umursamazlığı , Adnan'ın orta sahada ne yaptığına anlam veremediğimiz anlar. Liste uzar gider. Yan toplarda yüreğimizin ağzımıza gelmesi zaten nefes alıp vermek gibi doğal bir hal aldı.

Başka bir olay da takımımızın kale sahasının yakınında , tehlike yaratacak yerlerde çok kolay faul yapması ve rakibe serbest vuruş kazandırması. Huy edine edine böyle hareketleri huy ediniyoruz. Zaten sahada ne tarz bir oyun oynadığımızı anlamaya artık çabalamıyorum. Hak edişlerini gecikmiş olabilir. Bu oyun yapısı huzursuzluklarından kaynaklanıyorsa en azından çözümü belli ama ya gerçekten huzursuz olduklarından değil de hala oyun yapısını oturtamadıklarından ise işte onun çözümü biraz daha zor olabilir.

Tavşanlı ilçesi bana sürekli taşlandığımız Ege takımlarını ve 2B kategorisi zamanımızı hatırlattı. Geçen sene 4 gol atıp yendiğimizden dolayı önceden doğru düzgün bile karşılaşmadığımız Tavşanlı'nın bizi kendilerince hasım ilan etmesi , maçın büyük bölümünde takımımıza hatta ve hatta arkasına bile dönüp bakmamış , efendiliğiyle tanınan Cihat hocamıza küfretmeleri karşısında söyleyecek söz bulamıyorum.

Sağanak yağmur artıyordu. Bir ara doluya çevirdi. Yağmur bir an durdu ama Tavşanlı tribünlerinin takımlarına destek vermek yerine ellerine ameliyat eldiveni takıp hijyenik şekilde Karşıyaka'ya küfür etme arzuları dinmedi.

Gelelim maç sonuna ; kale arkasını dışardan taşlamaya çalışan Tavşanlı taraftarları ve polisin müdahelesi , Ziya kardeşimizin de tüm bunları sakince izleyişini fotoğrafta görüyorsunuz.

Zaten sonrasında yağmur yine bardaktan boşanırcasına yağdı. Dönüş yolunda taşlanırız diye düşünürken o yağmurda da taşlamaya çıkan varsa azimle her işi başarabileceklerini düşünüyordum. Biz denk gelmedik. Diğer otobüslerdeki renkdaşlarımızın da başına umarım böyle sinir bozucu bir olay gelmemiştir. Hadi taşladılar diyelim . Aşağıya insen o yağmurda yemin ederim ki inilmez.

Dönüş yolunda Zeus babaya selamımızı çakıp basket maçından güzel haber almanın tesellisiyle kutsal topraklara ulaştık.

Gerçekten 2. Lig B Kategorisindeymişiz gibi hissetim Tavşanlı'da. Nostaljisi bile hoş değildi.

ÜST TARAFA DÖN