30 Eylül 2014 Salı

Eurocup 2014/2015 Normal Sezon Grubumuz, Fikstür ve Yarışma Formatı

Bu sene biraz geriden gelebildim yazmak için...O sebeple tüm bilgileri tek yazıda toplamak istedim...

Dün yapılan kura çekimleri sonucunda, ikinci torbadan (Türkiye torbası da diyebiliriz) katılan takımımızın grubu belli oldu. Normal sezonda mücadele edeceğimiz grubumuz aşağıdaki gibi;

F Grubu
KK Buducnost Voli Podgorica- Karadağ
Pınar Karşıyaka - Türkiye
Lokomotiv Kuban - Rusya
PAOK Thessaloniki - Yunanistan
Stelmet Zielona Gora - Polonya
BK Ventspils - Letonya

Kısa kısa yorumumu paylaşayım;

KK Buducnost Voli Podgorica- Pınar Cup'ta izlediğimiz bir takım fakat özellikle bizimle olan maçtaki kadar kötü bir performans sergileyeceklerini düşünmüyorum. Kadro olarak fena olmayan oyunculara sahipler başta Capin ve Sehovic olarak. Deplasmanda zorlanabileceğimizi düşünsem de, yine de galibiyet ile döneceğimize inanıyorum.

Lokomotiv Kuban - Grubumuzun diğer yeşil-kırmızı ekibi...Eurocup'ın takımı değiller, açıkçası rahat bir şekilde kendilerini Final4'da bulacaklardır.

PAOK Thessaloniki - Neredeyse baştan aşağıya yeniden kurulan bir ekip. Yıllardır finansal anlamda rahat günlerden uzakta olmalarının bedelini, geçtiğimiz sezon yarı finalde PAO'ya elenen takımı koruyamayarak ödediler. Belki bugüne kadar en çok eleştiri aldığımız konu olan pota altı rotasyonu konusunda bizimle paralel durumdalar, ciddi bir uzun oyuncuya sahip değiller (ki ben aldığımız eleştirilerin de çok hakkaniyetli olduğuna inanmıyorum). Kağıt üzerinde, deplasmanda dahi zorlanmıyor olmamız gerekiyor, fakat iç saha avantajları bilinen bir gerçek. Geçen sezon deplasmanda kağıt üzerinde bizden kötü takımlara kaybetmiştik ve bunun bedelini ödemiştik, bu sene bu lüksümüzü ancak ve ancak Selanik deplasmanında kullanabiliriz gibi duruyor.

Stelmet Zielona Gora - Fena sayılmayacak bir kadroları var, fakat Polonya basketbolu olarak, oturmuş bir ekollerinin olmaması, aynı kadroda Steven Burtt ve Hosley'i toplayarak, biraz "başına buyruk" bir imaj çiziyorlar. Tempolu basketbol oynayacaklarını düşünerek, iki galibiyet almanın kilidinin set hücumlarına dönmek ve tempoyu düşürmek olacağına inanıyorum.


BK Ventspils - Öyle ya da böyle geçen senenin Letonya şampiyonu bir ekip. Eski oyuncumuz Chatman'ı tekrar ARENA'da izlememizi sağlayacaklar. Pota altı oyuncuları Meiers'e dikkatli olmakta fayda var. Pınar Cup'ta izlediğim, geçtiğimiz seneye göre bir nebze daha yıpratıcı savunmamızla işi bitireceğimize inanıyorum.

Bu yorumların sonucu olarak, gruptan ikinci olarak çıkacağımıza ve ilerleyen turlar için önemli bir avantaj elde edeceğimizi düşünüyorum. Şimdiden, başta oyuncularımız olmak üzere, Ufuk Sarıca ve teknik ekibine başarılar dilerim.

Yarışma formatını da şu şekilde özetleyeyim;


Normal Sezon, 6 takımlı 6 grup'tan ilk 4'e girenler bir üst tura kalıyor. İlk iki sırada yer alacak takımlar, çapraz grubun üçüncü ve dördüncü sırasındaki takımlarla eşleşecek.

Son32, İlk turdan gelecek 24 takıma, Euroleague'den elenecek 8 takım dahil olacak ve 4 takımlı 8 grup oluşacak. İlk 2'ye girenler bir üst tura kalıyor. Grupları lider bitirenler, çapraz grupların ikincileri ile eşleşecek ve iç saha avantajına sahip olacak.

Son16, Son32'den çıkan takımlar iç saha/dış saha şeklinde iki maç üzerinden elenecekler. Bu sebeple maçların berabere bitme şansı var. Kazananlar, bir üst turda çapraz eşleşmeye girecek.

Çeyrek Finaller, Son16'dan çıkan takımlar çapraz eşleşme ile iç saha/dış saha şeklinde iki maç üzerinden elenecekler. Bu sebeple maçların berabere bitme şansı var. Kazananlar, yarı finalde çapraz eşleşmeye girecek.

Yarı Finaller, Son8'den çıkan takımlar çapraz eşleşme ile iç saha/dış saha şeklinde iki maç üzerinden elenecekler. Bu sebeple maçların berabere bitme şansı var. Kazananlar, finalde eşleşiyor olacak.

Final, Yarı Final galiplerinin eşleşeceği final, iç saha/dış saha şeklinde iki maç üzerinden elenecekler. Bu sebeple maçların berabere bitme şansı var. Son32 aşamasında grup lideri olan takım iç saha avantajına sahip olacak. Finaldeki her iki takımın da Son32'de lider olması durumunda, Son16'da daha fazla maç kazanan takım saha avantajını ele geçirecek. Bu konuda da eşitlik varsa final ekipleri arasında, Son16'da daha fazla sayı marjı ile maç kazanan ekip iç saha avantajını alacak. Eurocup şampiyonu, 2015/2016 sezonunda doğrudan Euroleague'de oynama şansı elde edecek.

Normal Sezon fikstürümüzün ilk 3 maçının tarihleri belli;

15 Ekim - PAOK Thessaloniki  (İç Saha)
22 Ekim - KK Buducnost Voli Podgorica (Deplasman)
29 Ekim - BK Ventspils (Deplasman)
Kasım - Stelmet Zielona Gora (İç Saha)
Kasım - Lokomotiv Kuban (Deplasman)
Kasım - PAOK Thessaloniki (Deplasman)
Kasım - KK Buducnost Voli Podgorica (İç Saha)
Aralık - BK Ventspils (İç Saha)
Aralık - Stelmet Zielona Gora (Deplasman)
Aralık - Lokomotiv Kuban (İç Saha)


Fikstür açıkçası bizim avantajımıza. Son maça Kuban'ın rahat çıkma ihtimali var, ve içerde ekstra bir galibiyet alabiliriz. Soğuk ve ulaşımı nispeten zorlu Letonya deplasmanına Ekim sonunda gidiyoruz (29 Ekim'in resmi tatil olduğunu hatırlatmak isterim).

 

Hep dediğim gibi, mücadele konusunda saha içi ve saha dışı faktörlerle daha adil olan Avrupa macerası, takımımız ve kulübümüz için önemli bir fırsat. Güçlü başlayıp, uzun bir Avrupa macerası olması dileğiyle...

 

 

Erinç Atilla
   

19 Eylül 2014 Cuma

Şehrinin Takımını Tut !!!


Uzun bir süredir devam eden sessizliği anlamlı bir yazı ile bozma zamanı sanki… Yine uzun bir süredir devam eden artık kanıksanmış bir tartışma konusu ile… Hazır da sezonlar yeni başlarken… Bir insan neden şehrinin takımını tutar veya bir insan neden şehrinin takımını tutmalıdır… Veya tutmalı mıdır?
 
Sorunun temeline indiğimizde, aslında ülkemizde de spor örgütlenmelerinin gayet yerel düzeyde olduğunu görebiliriz… Mahalle takımlarından, semt takımlarından, ilçe ve şehir takımlarından bol bir şey yok ülkemizde… Fakat konu destek olma, taraftarlık ve sorumluluk alma kısmına geldiğinde, çoğunluk doğduğu, büyüdüğü toprakları unutup kilometrelerce uzaktaki takımların, TV karşısında gördüğü oyuncularına hayranlık duyuyor, şanslıysa senede 1 defa staddan izleyebildiği takımların formalarını alıyor, kaynak aktarıyor… Pek sevgili medyamız da, “3 Büyük Masalı” anlattıkça ve bu masaldaki gerginlik unsurunu doğru kullandıkça cebine giren paraların arttığını görüyor ve bir semt takımının Avrupa’da finale yürümesi, bu masalın ortak kahramanlarından birinin antrenmanındaki kavgadan daha az yer bulabiliyor pek sevgili basınımızda… Bunun sonucunda, genç yaştakiler de kilometrelerce uzaktaki takımlara sevdalanmaya devam ediyorlar, gözden uzak olanın gönülden de uzak olacağı gerçeğini yok saymaya çalışarak… Peki, futbol özelinde hep benzemeye çalıştığımız İngiltere’de durum nasıl? Açıkçası hiç de bizdeki gibi değil… Çoğunluk oturduğu bölgenin takımını tutuyor, başka takımı tutmayı aklından bile geçirmiyor… O sebeple Londra’ya yarım saat mesafedeki Reading, Premier League’e çıktığında stadının yarısından fazlasını kombine olarak satabiliyor ve seyirci ortalaması bizim pek(!) bir Süper Lig’imizin en kallavi ortalamaları civarında çıkabiliyor… Kendi tecrübelerimden bir örnek vereyim,  Amsterdam’da hangi spor mağazasına NEC Nijmegen forması sorduysam, oldukça ters yanıtlarla çıkmak durumunda kaldım mağazadan… Bu olayı yaşarken, Amsterdam’ın temsilcisi Ajax ligde iyi bir konumdaydı ve NEC Nijmegen küme düşme potasındaydı, aralarında ciddi bir rekabet de yoktu anlayacağınız… Yani aslında, Batı’ya bakarken bile, sadece işimize geldiğimiz açılara bakıp kendimizi kandırdığımız bir gerçek var… Bu kandırılma sonucunda, tüm Türkiye’nin ciddi oranda vergi yükünü çeken Kocaeli’nin takımı Kocaelispor’un durumu yürek burkuyor… Bu kandırılma sonucunda koskoca İzmir’in takımları ve Karşıyaka maddi problemlerle uğraşıyor… Bu kandırılma sonucunda Anadolu kentlerine gelen 3 Büyük(!), şehir takımlarının kritik maçlarından çok daha fazla heyecan yaratıyor… Bu kandırılma sonucunda duvarında Malatyaspor takvimi gördüğüm manava hevesle “demek Malatyasporlusunuz” dediğimde, “yok abi Fenerbahçeliyim ben” cevabını alabiliyorum… Ve sonuçta TV karşısında mutlu olmayı kabullenmiş, stadın önünden geçmeyen, kendi çevresindeki değerlere sırtını dönmüş bir toplum… Ölçülmesi zor fakat yine de sorayım, en yakınındaki değerleri yok sayan bir birey, ülkesi için ne kadar hayırlı olabilir? Kendi evini temiz tutmayan, apartmanını, sokağını temiz tutar mı?

Peki, bizim gibi kendi semtinin kendi şehrinin takımını tutanların sevdası nerden gelmekte, dertleri nedir bu artık azınlıkta kalan insanların… Bunun da cevabı çok basit aslında… En temel sebebi şu cümle ile açıklayabiliriz sanırım; “Life Father, Like Son”…Babasının elinden tutarak stadın yolunu tutmuş, semtinin, şehrinin takımının maçlarına gitmiş bir birey için, mutluluk duygusu, aidiyet duygusu kilometrelerce uzakta bulunabilecek bir kavram mıdır? Hiç sanmıyorum… Bir diğer nokta ise, yerel değerlere önem verme arzusu… Birey, en yakınındakine en fazla değeri verir normal olarak değil mi? Evde annesine, babasına, eşine, en yakın arkadaşına… Bu çemberi bir kademe genişletin, semtinin takımına karşı vereceği değer mi daha fazladır kilometrelerce uzaktaki bir takıma mı? Normal şartlar altında tercihi elbette ilk seçenek olacaktır… Normal şartlar diyorum, çünkü ülkemizde derbi maçlarından derbi maçlarına ortaya çıkan, takımın bırakın ilk 11’ini, teknik direktörünü dahi bilmeyen ama sorsan gönülden taraftar olanlar çoğunlukta… Sosyal ağların derbi maçları sırasında aldığı hal ve vaziyet ortada… Senede bir formasını giymeyi akıl edenler, sevdası peşinde koşanlara, sevdası uğruna fedakârlık yapanlara nasıl baskın gelebilir ki… Ve son olarak da katkı verme, katma değer yaratma… Politikadan örnek vereyim, siyasete ilgi duyduğunuzda ilk iş olarak ne yapıyorsunuz, desteklediğiniz partinin yerel organizasyonlarına üye oluyorsunuz kalkıp kilometrelerce uzaktaki organizasyonuna değil… Veya çevreye karşı duyarlılığınız var, üye olacağınız oluşum, şehrinizle, ülkenizle ilgili mi olur yoksa farklı bir ülkedeki ile mi? Peki bunun altında yatan sebep ne? Basit değil mi yine cevap, en yakınındaki oluşumlara katkı verme gücü çok daha fazladır insanın… Eğer insan, bencil değilse, almak kadar vermek olgusuna da inanıyorsa… Sadece kendini düşünüp mutlu olmak isteyen bir birey elbette ki her sene farklı takım da tutabilir, şampiyonluk şanslarına göre, hep iyi gün yaşama arzusu sonucu… Ama yaşadığı topraklara bir nebze de olsa destek olmak isteyen bir bireyin sergileyeceği davranış çok daha farklıdır… Siz hiç, kilometrelerce uzaktaki takımının yönetimine seçilen, sözü dinlenen bir birey duydunuz mu? İsterseniz ben size, kendi semtinin, kendi şehrinin takımını önce tribünden destekleyen akabinde yöneticisi olan onlarca insanın iletişim bilgilerini vereyim… Sevdikleri, değer verdikleri semtlerini, şehirlerini temsil eden takımın başarısı için emek harcamak, bir insanın manevi tatmine ulaşması için ne güzel bir yol…

Bir insan elbette ki istediği takımı tutabilir… Buna yasak konamaz… Fakat ne öykündüğümüz Batı toplumlarında, ne Amerika’da güce tapma, yerel değerleri yok sayma bizim toplumumuzdaki boyutta… Önce en yakınındakileri, mahalleni, semtini, şehrini el üstünde tutacaksın, bu kavramlara değer vereceksin, katkı koyacaksın ki, en nihayetinde de ülken için bir katma değerin olsun… Yakınındaki için çaba sarf etmeye sırtını dönen insanın değer yargıları temelden bozulmuş demektir… Akdeniz insanı olmakla övünülen bir toplumda, Akdeniz insanının en temel karakteri olan “tutku” nerede peki? Kilometrelerce uzaktan düşülen sevdalarda mı?

Gözünüzü kapatıp, hayalini kurun… Sabah evden formanızı giyip çıkmışsınız… Mahallede yürürken arkadaşlarınızla selamlaşıyorsunuz, hep beraber stada/salona doğru yürüyüş başlıyor… Gidilecek adrese yaklaştıkça tanıdık simaların sayısı da artıyor, muhabbetin koyuluğu ile… Ve başlama düdüğü çalmadan önce sağınıza solunuza baktığınızda binlerce arkadaşınızı görüyorsunuz...Aynı renklere gönül vermiş, o renkler uğruna çaba sarf eden insanlar bir birini tanımasa dahi arkadaş olmazlar mı? Maçın sonucunun ne kadar önemi olabilir ki, önemli olan aynı değer için bir olmak değil mi?

Yaşasın semtine, şehrine ihanet etmeyen nesiller !!! Yaşasın semtinin, şehrinin takımı tutanlar !!!
 

Erinç Atilla

ÜST TARAFA DÖN