29 Haziran 2012 Cuma

KSK Gündemi

- Şu sıralar Cihan Başkan Selçuk Yaşar ile toplantıda olması lazım. O toplantıdan çıkan sonuca göre birçok etken şekillenecek.

- Transfer dedikoduları son gaz devam ediyor. İlgilendiğimiz oyuncular , bizden x takıma gitmek üzere olan oyuncu(lar). Ortadaki tek gerçek. Transfer piyasası çok yüksek.

- Jovo Reis takımımızdan ayrılmıştı. İlişiği de kesilmişti ama tekrardan anlaşabiliriz haberleri dolanıyordu. Birçok taraftarımız bu haberle ümitlenmişti. Bugün Ted Kolej ile anlaştığı haberi geldi.

- Eski oyuncumuz Andre Smith ile ilgilendiğimiz haberi medyada çıktı. Asparagas mı yoksa gerçek bir haber mi diye merak edenler için Andre Smith yeni sezonda büyük ihtimal takımımızda diyebiliriz ama burası Karşıyaka opsiyonunu da unutmamak gerekir.

- Birçok arkadaşımızı heyecanlandıran futboldaki transfer dedikodularının gerçekleşme ihtimalini yakın olarak görüyorum. ( Kişisel düşüncem budur.)

- Sponsorluk konusunda duyduğumuz rakamlar ve firmalar için son nokta diyebilirim. Ya da öyle inanmak istiyorum. Artık hangi gün açıklarlar bilmiyorum çünkü 1 hafta sonra 1 hafta sonra diye diye bugüne kadar geldik. Belki de Selçuk Baba ile yapılan toplantıdan sonra hem holding - kulüp ilişkileri hem de camia dışından anlaşılan sponsorla ilgili bir açıklama yapılır.

Yukardaki maddelerde evet içerik olarak pek detay yok. Her Karşıyakalı gibi bekliyorum ve seçilmiş başkanımıza güveniyorum. Güvenmek istiyorum. Her şeyin iyi gideceğini temenni eden diğer Karşıyakalılar gibi şimdilik tek eleştirim geç kaldığımız yönünde. Bu dezavantajımız da transfer piyasasının yükseklerde seyretmesi sayesinde bir nebze azaldı. Hayırlısı. HER ŞEY KARŞIYAKAMIZ İÇİN

28 Haziran 2012 Perşembe

Son Gelişmeler

QR Code generator

Teşekkürler Hakan Demir

Göreve geldiği 2009-2010 sezonundan beri basketbol takımımızın başında olan Hakan Demir, şahsi twitter hesabından yaptığı açıklama ile klubümüzle yollarının ayrıldığını ifade etti.

@CoachHakanDemir: Hoca Karşıyaka’nın içinden gider de Karşıyaka hocanın içinden gider mi? Hoşçakal sevgili Karşıyaka

3 senede saha içi başarı olarak yaptıklarını daha önce yazımştım ama özetlemek gerekirse;
86-87 sezonu dahil, 26 sezon ortalama iç saha galibiyet yüzdemiz 63%, dış saha galibiyet yüzdemiz 32%, toplam galibiyet yüzdemiz 47%. Hakan Demir'in 3 senesinin toplamında iç saha galibiyet yüzdemiz 76%, dış saha galibiyet yüzdemiz 49%, toplam galibiyet yüzdemiz 62%. Yine aynı dönemde ligi lider bitiren takimlar toplamda 615 galibiyet alırken, biz toplamda 338 galibiyet almışız, zirveye uzaklığımız 81,95%. Hakan Demir'in 3 senesi toplamında liderlerin aldığı galibiyet 79, bizim ise 56, zirveye uzaklığımız 41,07%...

Teşekkürler Hakan Demir...Yolun açık olsun...

Erinç Atilla

26 Haziran 2012 Salı

Ya Sabır!

Karşıyaka'da şu son ayda en çok kullanılan sözcük SABIR .

Sabredemeyenlerin hain olduğu , sabredenlerin ise öz Karşıyakalı olduğu bir dönemden geçiyoruz. En çok birlikteliğe ihtiyacımız olduğu dönemde uğraşacak bir rakip olmadığı için kongre sonrası kendi aramızda ikiye bölündük. Göztepeli birçok kişinin kendi takımları ile ilgilenecekleri pek bir şey kalmadı. Onlar da bize sarıyor. Sağolsunlar sponsorları ve birçok gelişmeyi en az bir Karşıyakalı kadar dikkatli takip etseler de onları pek umursamadık. Kendi aramızda tartışmaya son gaz devam ettik. Karşıyakalı heyecanı , rekabeti sever. Bu tekrardan kanıtlandı.

Karşıyakalıların her daim kanı kaynar. Yerinde duramaz. Bünye kronik başarısızlığa alışık olsa da hep sahada savaşan bir takım ister. Sanırım bunun içindir ki yıllardır sahada en çok savaşan , lafta değil gerçekten kalpten savaşan Taha takımda kalıyor ve kamyonlar dolusu futbolcu gidip geliyor.

Evet sabır diyorduk. Ben de o sabırsız taraftadakilerden biriydim. Haindim kimilerine göre. Sponsorları merak ediyordum ve elimde olmadan sorup duruyordum. Baktım bu kısır döngüdeki tartışmaların kimseye yararı yok ve kulübün bütçesini öğrenmek gibi masumane bir istek yüzünden yemediğim laf kalmıyor. Zamana bırakayım diye düşündüm. Gereksizce kendimi anlatma çabasına girmedim. Zaten elimde olan bir şey yok. Bekle ve gör dedim. Sonuçta diğer aday başkan olsaydı ondan da somut adımlar için soru yöneltecektim ama Karşıyaka'da bir linç kültürü çoktan faaliyete geçmişti.

Şanslıyız ki transfer piyasası yükseklerde. Aslında kimse doğru düzgün transfer yapamıyor. Hep şikayetçisi olduğumuz piyasanın tavan yapması bu  sene avantajımız haline geldi.

Şimdi o kadar sabrın sonuna geldik. Sponsorlarda son viraja gelindiği belli. Bütçe netleşsin ve transfer görüşmeleri daha da artsın işte o zaman tekrardan birbirimizi yemeye başlarız. Bu seferki tartışma konumuz şu oyuncu işe yaramaz , asıl bu alınan adam süper topçu şeklinde olacaktır ama illa ki birbirimizi yiyecek konular bulacağız çünkü BİZ KARŞIYAKALIYIZ

20 Haziran 2012 Çarşamba

Acının Rengi Olmaz!

Ne kadar atışsak dahi ülkemiz için hepimizin düşüncesi aynıdır , yüreklerimiz bir atar. Her sefer bu haberlere lanet yağdırmaktan bıktık.

Acının rengi olmaz. Göztepelisi , Trabzonlusu , Konyalısı ya da yurdumuzun herhangi bir köşesinden kim olursa olsun içimiz daha bir sızlıyor. Bunun içindir ki başımız sağolsun.
Mekanınız cennet olsun güzel kardeşlerimiz...

18 Haziran 2012 Pazartesi

Ne Güzel Reisimizdin sen, Jovo!

Haftasonu basında yer bulan haberlere göre 90-100 bin Dolar indirim istediğimiz Jovo Stanojevic ile bu indirimi kabul etmediği için yollarımızı ayırmışız.

İzmir’i ve Karşıyaka’yı seven, takımda kalsa idi, ailesi ile tatilini Çeşme’de geçirme planları yapan Jovo Reis’in saha içindeki istatistikleri belki telafi edilebilir ama peki ya birazdan anlatacaklarım...Kararı sizler verin...
Avrupa basketbolu denilince akla 3 tane ekol geliyor, Sovyetler-Yugoslavya ve Yunanistan. Sovyetler’in dağılması ile öne çıkan ülke Litvanya oldu, Yugoslavya’nın dağılması ile ise Sırbistan ve belki de Slovenya diyebiliriz. Avrupa’da aktif koçluk yapan en önemli isimleri say dediğimizde, Vujosevic, Pesic, Obradovic, Ivkovic, Kemzura, Giannakis (kendisi Fransa’nın orta seviye takımlarından Limoges ile anlaşmak üzere ki, bambaşka bir yazı konusu olmalı) ilk akla gelenler. Her taraftarın takımının başında görmek istediği isimler, her oyuncunun maç içersinde başı sıkıştığında bench’e baktığında güven duyacağı isimler...Tüm avrupa’yı kendilerine hayran bırakan bu koçların herhangi birini takımın başına getirmek, sadece maddiyata da dayalı değil...Misal, Ivkovic seneye takım çalıştırmak istemiyorum dedi, Vujosevic, kendi oyun felsefesini altyapı ile kurgulayamayacağı takımlara teklif ne olursa olsun gitmiyor...İşte bu saydığım isimlerden altyapı eğitimi almak sizce kaça patlar ?? Kaç oyuncu o şansa sahip olmuştur ?? Jovo, o şansını iyi kullandığı için fundamental’ı ile sahada kendisinden yaşça genç rakiplerini ezebiliyordu...

Jovo, Yugoslavya’da kendisinden bir üst jenerasyonda yer alan Vlade Divac’tan sonraki pota altı yıldız adayıydı...Belki o seviyelere gelemedi hiç bir zaman ama, 97-98’de Kızılyıldız ile, 01-02’de Partizan ile, 02-03’de Alba Berlin ile, 07-08’de Prokom ile şampiyonluk kupalarına uzanan ekiplerin temel taşıydı. 4 farklı takımda şampiyon olurken takımın bel kemiği olan kaç oyuncu var sizce ligimizde ? Şampiyonluklarının yanın, 2002’de Partizan ile, 2003 ve 2006’da Alba Berlin ile ve 2008’de Prokom ile kazandığı Ulusal Kupaları da ilave edelim lütfen...

Jovo 4 farklı ulusal şampiyonluk kazanırken, kariyerinde sadece profesyonel olduğu ilk sene (97-98) Kızılyıldız’da ve 07-08 sezonunun ilk yarısını geçirdiği BC Kyiv takımlarında çift hane ortalamaya ulaşamadı (sırasıyla 8.1 sayı ve 9.2 sayı). Peki, bu istikrarı gösterebilen kaç oyuncu var ligimizde ?

En başta yazdığım gibi istiatistikler telafi edilebilir peki aldığı basketbol eğitimi ? 96’da İstanbul ve Bursa’da yapılan U-22 Avrupa Şampiyonasın’da üçüncülük kürsüsüne çıkan takımda Nachbar, Lukovski, Drobnjak gibi isimlerle oynarken 8.1 sayı, 6.3 rebound ortalaması yapıtğını bilen var mı ? Millilerimiz o turnuvada dördüncü olduğunu da belirteyim. Hemen akabinde 97’de Melbourne’deki U-22 Dünya Şampiyonası’nda yine üçüncü olan Yugoslavya’da forma giyen Jovo’nun Çeyrek Final’de Millilerimizi 17 farkla geçerken, Hüseyin Beşok’a karşı 12 sayı, 8 rebound yaptığı, Rakocevic ve Scepanovic gibi isimlerle beraber forma giydiği ne kadar detay, ne kadar altı çizilesi bir bilgi ? 98’de Trapani’de şampiyon olan Yugoslavya takımında 8.2 sayı, 5.1 rebound yapan Jovo’nun kötü oynadığı tek maç olan Almanya maçının, Yugoslavya’nın kaybettiği tek maç olması tesadüf mü ? Yakın dönemde Avrupa Basketbolu’nda isim yapmış Ratko Varda, Marko Jaric, Igor Rakocevic ve Dejon Milojevic’in Jovo ile beraber oynadığını da belirtmek gerekir. Millierimiz o turnuvayı bronz madalya ile kapamıştı. 99’da Milli Takımımızın sekizinci olduğu Avrupa Şampiyonası’nda Yugoslavya bronz madalya kazanırken İtalya ve İspanya’nın ardından, sadece 22 yaşında olan ve turnuva başlangıcına kadar takımda Obradovic tarafından tutulan Jovo belki turnuva’da oynayamamıştı fakat beraber antreman yaptığı isimleri yazdığımızda, ligimizde oynayan kaç oyuncu onun yerinde olmak istemez sizce ? Başlıyorum, Dejan Bodiroga, Danilovic, Gurovic, Vlade Divac, Dragan Tarlac, Tomasevic, Predrag Stojakovic.

Yugoslav ekolünün temel özelliği olan fundamental’ı ilerleyen yaşına rağmen hala daha kusursuz sergileyen, yüksek oranda bitiriciliği olan (evet, belki 01-02’deki gibi 72% ile oynayamıyor !), takım içinde tecrübesi ile öne çıkıp gençlerin enerjisini doğru yöne kanalize olmasını sağlayan, takım içi unsurları dengeleyen takımın abisi Jovo... Her basketbol oyuncusunun hayalini kurduğu isimlerle beraber oynamış, “büyük koç” denilen isimlerden altyapı eğitimi almış Jovo... Takımımızda kalıp altyapı’da görev almaya gönüllü Jovo... Eski Yugoslavya ülkelerindeki markalaşmış ismi sayesinde (nerden çıktı bu diyenler lütfen Eurochallenge’da mücadele ederken ilgili coğrafya’dan gelen rakip takımlar ve oyuncuların kendisi ile saha içinde nasıl diyalog kurduğunu hatırlamaya çalışsın) önemli yetenek avcılığı potansiyeline sahip Jovo... Karşıyaka’yı seven Jovo... Aldığı eğitimi, zaten yetenek havuzu geniş olan klubümüzün gençlerine aktararak, tam bir basketbol fabrikası olmaya doğru adım atmamızı sağlayabilecek Jovo... Ve ne yazık ki, 90-100 bin dolar gibi bir ücret farkı için anlaşamadığımız Jovo...

Şimdi siz söyleyin, istatistiklerini bir kenara bırakarak, altyapımızda kullanabilme ve takımımızın geleceğine daha iyi şekil verebilme konusunda böyle bir yetenek böyle bir potansiyel kaç para eder ? Muadilini transfer etmek istesek bulabilir miyiz ? İsmini saydığım koçları altyapımızın başına getirmek istesek bütçemiz yeter mi ? Geldiği günden beri yaşı sebebi ile aldığı parayı eleştirenler, umarım bu potansiyel maliyetleri de göz önüne alarak muhakeme yaparlar...

Saha içinde değil belki, ama saha dışındaki özellikleri ile yeri zor doldurulacak bir hamle yaptık, umarım zoru başarırız...

Yolun açık olsun Jovo Reis !

Erinç Atilla

8 Haziran 2012 Cuma

Geçmişten Günümüze Teknik Direktörlerimiz

Her seneki klasik yazılarımızdan biri. Hüsranla biten sezondan sonra önce yeni teknik direktörümüzün kim olacağı için arayışlar ve taraftar olarak bizlerin umutlu bekleyişleri.

Dün Tugay Kerimoğlu ile bir görüşme yapıldı..Kulüp binası ve tesisler gezildi. Karşılıklı şartlar sunuldu ve cumartesi günü için beklemeye geçildi. Bugün Yücel İldiz ile görüşmeler yapılıyor. Bu görüşme Tugay Kerimoğlu'ndan cevabın daha çabuk geldiği diye yorumlanabilir. Hayırlısı olun. Belki Yücel hoca da bizim şartlarımızı kabul etmez ya da bizim yöneticiler onun şartlarını fazla bulur. Göreceğiz.

Önceki yazılarımdan birinde bizde parlamış bazı oyuncularımızın nereden geldiklerini ve şu an hangi takımda olduklarına dair bir derleme çıkarmıştım. Aynısını teknik direktörler için de yapacaktım ama bir türlü o işe girişememiştim. İmdadıma Amerika'da yaşayan çok sevdiğim bir abim yetişti. Kendisinin bu derlemeyi yaptığını görünce hemen izniyle blogda yayınlamak istedim. Arkın abinin bu çalışması beni kurtardı. Blog vasıtasıyla bir kez daha teşekkür ediyorum. Kutsal topraklardan da Amerika'ya sevgiler , saygılar...

İşte son 32 yıldaki teknik direktörlerimiz ki ben bu çalışmayı 2000 yılından itibaren yapıp listelemeyi düşünüyordum. Ne tembelmişim bir kez daha Arkın abi sayesinde anlıyorum.


1 1980-Turgay Meto
2 Halil Güngördü
3 Candan Tarhan
4 Tamer Kaptan
5 Ümit Kayıhan
6 Stankoviç
7 Nevzat Güzelırmak
8 Huseyin Hamamci
9 Kadri Aytac
10 Erdogan Arica
11 Yılmaz Vural
12 Veselinoviç
13 Hasan Yuksel
14 Erdogan Arica
15 Umit Kayihan
16 Erkan Velioglu
17 1994-Erdogan Arica
18 1995 - Hüseyin Hamamcı
19 Allan John Harris
20 Erol Togay
21 Hidir Akbas
22 Zeynel Soyuer
23 Ilyas Sazalan
24 Kazim Admis
25 Nejat Biyediç
26 Erdem Tuğal
27 Ümit Turmuş
28 Omer Kaner
29 Zafer Bilgetay
30 Hüseyin Hamamci
31 Altobelli
32 Hayri Zabun
33 Akif Basaran
34 Kemal  Kılıç
35 Rıdvan Dilmen
36 Hüseyin Hamamcı
37 Feyyaz Uçar
38 Ahmet Kayahan
39 Nurullah Sağlam
40 Reha Kapsal
41 Hayrettin Gümüşdağ
42 Feyyaz Uçar
43 Recep Umut
44 Turgut Uçar
45 Levent Eris
46 Engin İpekoğlu
47 Reha Kapsal
48 Ümit Turmuş
49 Nihat Umut
50 Hakan Kayalar
51 Erdoğan Arıca
52 Kemal  Kılıç
53 Turgut Uçar
54 Reha Kapsal
55 Mustafa Ugur
56 2012 - ?

4 Haziran 2012 Pazartesi

Cezalandırılmayan 42.000

24/03/2012, Fenerbahçe Şükrü Saracoğlu yine tarihi günlerinden birini yaşayacak. Sıradan olması gereken bu lig maçını farklı kılan, cezası nedeniyle seyircisiz, daha doğrusu bu sene uygulanan kural gereği sadece kadın ve çocuk taraftarların stada alınacak olması...

Çok iyi bir Fenerbahçe taraftarı olmama rağmen, önceki 3 maça denk gelemedim ama bu atmosferi açıkçası çok merak ediyordum, zira stad deyince maç deyince, tezahürat, takımı destekleme deyince hiçbirimizin zihninde makyajlı, uzun saçlı, narin bir kadın imajı belirmiyor.

“Maç, kadın ve çocuk taraftar için ve biletsiz” denince yanlış anlaşılmasın, elinizi kolunuzu sallayarak, “Ben geldim, kadınım, yanımdaki de çocuğum maçı izleyeceğiz” diyemiyorsunuz. 1 ya da 2 gün önce üzerinde “davetiye, satılamaz” yazsa da bildiğiniz normal ebat ve görünümdeki,biletlerle, üzerinde yazan blok, sıra no ya göre yerinizi alıyorsunuz. Davetiyeler, Suadiye Fenerium mağazasında kimlik ibraz edilerek alınıyor, daha doğrusu öyleymiş..Mağaza evime çok yakın olmasına rağmen, maalesef 1 saat içinde tükendiği için alamadığım davetiyemi. Sağolsun kulüpte çalışan bir tanıdığı olan arkadaşım sayesinde temin edebildim.

Maç günü, davetiyeleri almak üzere arkadaşımla Kızıltoprak'ta, stada yakın bir kafede buluştuk. Daha sabah saatleri olmasına rağmen, aynen diğer seyircili maçlarda olduğu gibi formalarını giymiş, etrafda dolaşan, birbiriyle şakalaşan, maç moduna girmiş onlarca kadın ve çocuğu gördükçe şaşırıyorum. Tabii 1 saatte biten davetiyelerin cevabını da almış alıyorum bir nevi.

Arkadaşımla ayrılıyoruz, davetiyelerimle dolmuşa biniyorum, eve gitmek üzere. Dolmuşta 2 kadın, yanlarında çocukları konuşuyorlar “ O da gelir miydi acaba ? Arayalım dur” Bahsettikleri muhtemelen bir arkadaşları, kadın başlıyor heyecanla anlatmaya “ Elimde 2 tane daha davetiye var. Bana kesin cevap verin ama gelecek misiniz yoksa filanca arkadaşı çağıracağım.” İnanılmaz bir organizasyon var, davetiye bedava olsa da illa ki boşa gitmemeli. Hatta adaylar bile çoktan belirlenmiş. O gelmezse diğeri, diğeri gelmezse beriki. İçimden geçiriyorum. Biletler paralı olsa kesinlikle çok da güzel karaborsa yapardık biz de erkekler gibi heralde! J Muhabbetlerine bir yerinden dahil oluyorum, kadınlarla şakalaşıyoruz derken dolmuştan iniyorum, sonra yürüyerek evime..

Maç saati yaklaşıyor. Çubuklu formamı giyip stadın yolunu tutuyoruz diğer davetiyenin sahibi Elifle. Cumartesi günü Kadıköy'de yaşanan klasik park yeri bulma sorununu bir şekilde çözüp, stada doğru yürüyoruz.Daha önce çok maça gitmiş biri olarak söyleyebilirim ; kalabalık, gürültü, renk cümbüşü açısından diğer maç günlerinden çok farklı değil. Bu arada eşini çocuğunu maça getirmiş eşler, babalar da olduğu için en azından %30 civarında da erkek var stat civarında. Elif, hazırlıksız geldiği için üzerinde Fenere ait hiçbir şey yok. Saça takılan üzerinde sarı-lacivert yanıp sönen iki kulağı olan tavşan bantından alıyoruz bir tane, 5 TL verip. O gün en çok satılan ürün o. Sonra stadın arkasından dolanıp, Fenerium tribününün önüne geliyoruz..Kapıda feci bir kalabalık, itiş kakış, gürültü ve en kötüsü arada kalan çocuklar. Derbi maçlarda bile sırayla, düzenli bir şekilde girdiğimiz bu kapıda kelimenin tam anlamıyla kadınlar ve çocuklar birbirini yiyor diğerinden daha önce içeri girebilmek için! Bunun bir sebebi, güvenlik anlamında o gün daha az polisin görevlendirilmesi belki de. Malum şöyle düşünülmüş olmalı “  Kadın taraftarlar ne kadar olay çıkarabilir ki?J

Yerimiz, alt fenerium tribününde, sahayı tam ortadan gören bir noktada..Şeref tribününün birkaç sıra altındayız.. Arkamızda, yaş ortalaması 5-6 olan 3 tane çocuk.Alt sırada genç bayanlar..Stad fulle yakın..Açılmış pankartlar var, Aziz Yıldırım resimleri..Eski Fenerbahçe marşıyla takımımız sahaya çıkıyor, “Yaşa Fenerbahçe” bölümünde ses kısılıyor, her zaman olduğu gibi bu kısmı taraftarlar söylüyoruz. Herkes avazı çıktığı kadar bağırıyor ama ne fayda çok seslilik tizliğe engel değil..Sırada takım kadrosu anonsu var, Tüm stad gayet başarılı teker teker anonsa eşlik ediyor..De Souzaaa, Alex!, Miroslav, Stochhh!..Sıra böyle değil tabi, en sevdiğim futbolcuları yazdım örnek verirken J Bu arada tabiî ki 42.000 kadının bu kadroyu eksiksiz bilmesi imkansız ama karşılarında duran dev ekrandan kopya çekmek oldukça kolay.. Şu an diğer takımların stadında durum nasıl bilmiyorum ama Fenerbahçe üstelik çok uzun yıllardır şov anlamında güzel şeyler yapıyor..

Maç başlıyor..” İŞTE TARAFTAR İŞTE ŞAMPİYON !!! ” . Belki maçın başından sonuna kadar en çok yapılan tezahürat bu.
Maç başlamadan herkes birbirinin fotoğrafını çekiyor..Modaya uyuyoruz..Komik görüntüler kaydediyoruz..
Arkamızda oturan çocuklar oldukça yaramaz, birinin elinde borazan benzeri bir oyuncak var, gözlerini sonuna kadar açıp üfledikçe başımız şişiyor, gülüyoruz J  

Maç başlıyor..Çığlıklar, alkışlar ardı sıra kopuyor..Özellikle top kaleci Volkan’a geldiğinde inanılmaz bir destek ve tezahürat..Evet anlaşılıyor, hangi futbolcunun iyi oynadığı değil, hangisinin yakışıklı olduğu daha önemli bugün taraftar için. Bir süre sonra bir anons duyuluyor “Migros sarı deseneee, deseneeee, deseneeeee”. Maçtan 2 saat kadar önce çalışılmış, biz kaçırmışız ama sorun değil, en eski ve bilindik tezahüratlardan biri..Migros (yani migros tribünü) SARIII dedikten sonra sırayla Maraton, Telekom ve en sonunda Fenerium tribünü devam ediyor; SARI-LACİVERT-ŞAMPİYON-FENER!
En ateşli Fenerbahçe taraftarının bulunduğu, tüm tezahürat ve organizasyonunun yapıldığı yerdir Migros tribünü..Gelenek bu maçta da değişmiyor..Hakikaten bakıyorum, 1 dk yerine oturmayan yüzlerce kadın, çocuk..

Bu sezon Fenerbahçenin oynadığı en vasat maçlardan biri..Bursaspor da bir o kadar kötü..Neyse ki 41. dakikada kaptan Alex’in beklenen golü, hepimizi ayağa kaldırıyor..1-0..Sonrasında tekrar başlıyoruz, “işte taraftar, işte şampiyon!” ve tabii unutmadan “We love you Alex!

İlk yarı bu skorla bitiyor..Gürültü patırtı içinde içerideki büfeye akın ediyor kadınlı çocuklu gruplar. Maçlarda en çok tüketilen şey çekirdektir ya, bu maçda yerini cipslere bırakıyor. Eski açık hava sinemalarının havası var tribünlerde..Ben de 2 tane çay alıp tekrar yerime geliyorum güç de olsa. Arkamdaki çocukların yaramazlıkları son sürat devam..Hemen yanı başımızdaki geçiş yoluna geçmeye çalıştıklarında ise yukarıdan görevlinin ikazı..Bu sahneye maç boyunca en az 5 kez şahit oluyoruz..

2. yarı başlıyor..Tezahüratlar son sürat devam..Yine Migros “sarı” diyor..Yine “işte taraftar işte şampiyon” ve yine kaleci Volkan’a futbol hayatında yapılmadığı kadar bol tezahürat.

Maçın bana göre en çarpıcı anlarından biri Bursaspor’un bariz ofsayt golünde, sessizliğe bürünen tribünler. Hakem ofsayt vuruşunu vermiş olsa da kimsenin ağzını bıçak açmıyor..Ön sıralarda, yüz ifadesini hayatımın sonuna kadar unutmayacağım 9-10 yaşlarında bir çocuk, geriye, tribünlere dönüp avazı çıktığı kadar bağırıyor “ Gol değiiillll, ofsayttt ofsaaytttt!” Herkesin içine su serpiliyor, tekrar normale dönen taraftar tiz seslerle bildiği tezahüratlara devam ediyor..

1-0   biten maç sonrası, alkışlar ve eski Fenerbahçe marşıyla takımımızı uğurluyoruz. Vasat bir futbolla da olsa, kazanmış olmanın sevinci var tüm seyircinin yüzünde. Stat dışında ise eşlerini, çocuklarını bekleyen Fenerbahçe bayraklı, atkılı, formalı erkek taraftarlar.

Zorlukla yürümeye devam ediyoruz Kızıltoprak’a doğru. Bu kez herkesin dilinde  bir senedir dillerden düşmeyen tezahürat “ Bu da mı şike, bu da mı şike?

Bu sorunun cevabını verecek tek bir merci var o da yargı..Birileri kişisel hatalar yapmış ya da yapmamış olabilir ama şu an bilinen tek bir gerçek var ; seyircisiz bir maçta 42.000 kadın ve çocuk taraftarıyla sakat, yaşlı, genç bebek, demeden bu koltukları doldurdan, ofsaytı faulü anlasa da anlamasa da sarı laciverte kayıtsız şartsız gönül verenler oldukça Fenerbahçe Türk Futbolunun olmazsa olmazıdır.
Hande

ANLAYAMAZSINIZ.BLOG : Sadece bayanların ve çocukların izlemesine açık olan bir maçtaki atmosferi merak ediyordum ve bir arkadaşıma rica ettim. Sağolsun o da beni kırmadı ve çok hoşuma giden bu yazıyı yazıverdi. Karşıyaka blogunda Fenerbahçe yazısı ne alaka diyen arkadaşlara böylece cevap vermiş olayım.Virgülüne dokunmadan yazıyı blogumuza ekledim. Umarım bu tarz bir ceza almayız ve Karşıyakalı kız arkadaşlarımızdan o maçla ilgili yaşadıklarını anlatması için bir yazı istemek zorunda kalmam. Hande bu güzel yazı için sana tekrardan çok teşekkür ediyorum.

3 Haziran 2012 Pazar

EuroChallenge'da Yokuz

Mutlu Altuğ bir açıklama yapmış, bu sene EuroChallenge'a gitmeyeceğiz, bunun yerine kemer sıkacağız diye. Karşıyaka Spor Kulübünün belki de Futboldan bile önemli olan bir spor dalıdır basketbol. Karşıyaka dendiği zaman Türkiye'de sayılı kulüpler arasındayız. Basketbol taraftarımız ülkenin en iyi basketbol taraftarıdır açık ara. Tam olarak başarıyı yakalayamasakta, başarının merdivenlerini çıkabildiğimiz, 16 senedir futbolda bulamadığımız heyecanı basketbolda yakalayabildiğimiz bir şubedir.

Bazı kupalar gereksiz gibi gözükse de bir spor kulübünün prestiji açısından gereklidir. Özellikle kendi liginde bir başarı yakalayamamış ve başarı yakalayamadığı düşük bütçeyle yola devam ederse yakalayamayacak bir kulüp için EuroChallenge gibi bir turnuvada kupa kaldırmak hem bütçe açısından, hem kulübün prestiji açısından, hem de taraftarın heyecanı açısından çok önemlidir.

Biz bir spor kulübüysek buna yakışır şekilde hareket etmeliyiz. Bir spor kulübü taraftarı asla ve asla şube ayrımı yapmamalıdır. Futbol bizim için neyse basketbol da, 2. ligde yeterli bütçe ayırmadığımız voleybolda aynıdır. Karşıyaka Spor Kulübü olarak her yerde gurur duyuyorsak bu futbol ile değil, diğer branşlarımız ile başarılı olmuştur.

Mutlu Altuğ'un yaptığı bu açıklamayı doğru bulanlarda var, yanlış bulanlar da. Ben seçimimi yanlış bulan insanlardan olarak kullanmak istiyorum. Böyle prestij sahibi olacağımız bir kupadan çekilmek malesef yanlış seçimdir. Tesislere, oyunculara daha büyük para ayırmak için böyle bir karar alınmamalı. Zaten tesisler, oyuncular bu tarz başarıları göstermek için var. Biz bu başarıyı elimizin tersiyle itiyorsak tesiste, oyuncu da bizim işimize malesef yaramayacak.

ÜST TARAFA DÖN