26 Aralık 2012 Çarşamba

Son Gelişmeler Üzerine Kişisel Görüşler

25 Aralık'ta yani dün, Çarşı yönetime talip olduğunu açıkladı...Şimdi sırada, yönetime talip varsa çekiliriz diyen Cihan Büyükoral'ın çekilme hamlesi olmalı...

Bu açıklama yapılmadan bir kaç saat önce herşeyden habersiz olarak, taraftar platformu Tribün Dergi'ye yazdığım bir mesaj vardı...Tamamen beni bağlayan, tamamen isimlerden ve oluşumlardan bağımsız...Erinç Atilla olarak nerede durduğumu net bir şekilde dile getiren...Normalde kişisel meseleleri taşımayı doğru bulmasam da, bugün üyesi olduğum KSKList tarafından yayınlanan bildirgede de imzam olması sebebi ile bu mesajımı yayınlamanın doğru olduğunu düşünüyorum...Hiç bir değişiklik yapmadan mesajı aşağıda bulabilirsiniz...

Canımızdan çok sevdiğimiz Karşıyaka'mız için hayırlısı...

"kongre biter bitmez elestirenler vardi...haddi kongre baslamadan elestirenler vardi...ben elestirinin dogru zamanda dogru kisilere yapilmasi durumunda guc olusturacagini dusunuyorum...kendi adima bekleme surem vardi ve agustos itibariyle yonetim olarak (takimlardan bagimsiz) beklentilerimi karsilamadigini gordum mevcut yonetimin...zaten ilk o zamanlar yazmisimdir bu basliga subat gibi kongre bekliyorum diye...varsayimim aralik-ocak gibi karar alinip 1 ay icersinde kongre yapilacak olmasiydi...alternatifim ne ?? alternatifim kriz yonetimi kurmak...az kisiden olusmasi gerekiyor...ve sadece gemiyi limana yanastirma gorevi ustlenmesi...nedir bu ?? sene sonunda hic bir takimimizin statusunde geriye gitmemek ve bunu yaparken mali olarak ek yukumluluklere mumkun oldugunca girmemek...

iki alternatif var basketbol sube'yi icine alan ve almayan olmak uzere...ikincisi daha ozerk bir yapi tanir o sebeple ben onu savunuyorum...kisaca kafamdakileri yazayim...

birinci alternatif; tum branslar tek hedefe yonelik calismali...

basketbol sponsorumuz yasar holding ile gorusulur ve maliyeti yuksek oyuncularin serbest birakilmasi ile butcede ferahlik yaratilir...bu sene basketbol icin ayrilan kaynak klup tarafindan kullanilir. basketbolda en maliyetli oyuncularimiz evren buker, umit sonkol, dixon ve aminu...kocla da konusulur bunlardan bir kismi gonderilir (verimli olup olmadiklarina bakilmaksizin, bu konuda kisisel gorusumu dahil etmiyorum)...tribun destegi icin bilet fiyatlari ucuzlatilir...

voleybolda hedef birinci lig olmaktan cikar, bunun icin transfer edilen oyuncular varsa serbest birakilir ikinci lig'i sag salim bitirmek hedeflenir (takip edebildigim kadari ile o konuda bir sikintimiz olmamali)...

futbolda ise serbest kalacak bir cok oyuncu olacak...yerlerine altyapi'dan oyuncular monte edilir, bize mac basina 3 macta 2 beraberlik cikartacak bir kadro icin gerekli takviyeler diger takimlar tarafindan serbest birakilan oyunculardan takviye ile alinir, tribun destegi cok onemli olacagindan kombine kartlar tekrar satisa cikar, mac biletleri de ucuzlatilir...

en onemlisi birbiri ile anlasabilen, daha once yoneticilik yapmis dar bir yonetim olusturmak...

ikinci senaryo benim tercihim...basketbol'u kendi haline birak...

basketbol'un kadrosuna ve yapisina kesinlikle dokunulmaz...basketbol icin ek maliyetlere de katlanilmaz, hedefler dogrultusunda ek gelir kaynaklari yaratilirsa klube aktarilir...

voleybol ilk strateji ile ayni olacak...

futbol'a basketbol'dan cok daha az kaynak aktarilacagi icin bilet fiyatlarinda indirim ilk senaryodaki kadar yapilamaz...10-20 devam etmez ama, 5-15 olur mesela...kapali biletleri icin de kisa sureli bildiri yayinlanir, amacimiz sadece stadda degil, maddi olarak da takimi desteklemek gibi...tipki gecen seneki basketbol kombineleri gibi...bu senaryoda mevcut yonetimin baslattigi destek kampayasina devam edilip toplanan tutarin da futbol icin kullanilmasi gerekecektir...

peki altyapilar ??

her iki senaryoda da ne yazik ki kendi yaglari ile kavrulmalari gerekir, normalde oyuncu satislarindan gelen paralarin bir kisminin altyapilara aktarilmasi gerekir...fakat mevcut durumda ne yazik ki o olmaz...

sene sonu geldiginde ise gecis yonetimi kurulmali, ligler bittikten sonra kongre olacagindan / olmasi gerektiginden, ve 2 senelik plan ile gelip 2 senelik secilmeli ve ne olursa olsun 2014 bahar'inda kongre yapilmamali...o yonetimin de amaci, borc seviyesini surdurulebilir bir boyuta getirmek olmali...ondan sonrasina bakariz...eger ana hedefimiz superlig'de duzenli mucadele eden bir futbol takimi, birinci lig'de yer alan bir voleybol takimi, eurocup seviyesinde iddali bir basketbol takimina sahip olmak ve duzenli olarak altyapi urunu sporcu cikartmak piyasaya ise, 2020'ye kadar birsey beklemeyip sonrasina bakmak gerekiyor kendi dusunceme gore...evet ne yazik ki son 15 senedir her sene sampiyonluga oynarken, sene sonlarinda kaybettigimiz sadece sampiyonluk olmadi, gelecegimiz de oldu..."


Kaynak: http://www.tribundergi.com/forum/viewtopic.php?f=27&t=87174&st=0&sk=t&sd=a&sid=422fb827c9e035d719ea2895b7bc13b2&start=4210#ixzz2GAPccXI1


Erinç Atilla

24 Aralık 2012 Pazartesi

İstatistiklerle Futbol Vol.III

İstatistiklerle futbol serisine fikstürün ilk yarısının son 5 maçı ile devam edelim. Elimizdeki kilit bilgiyi hatırlamakta fayda var;

6 senenin maç başına ortalama, ilk iki için; 1.89 puan, 1.58 atılan gol, 0.90 yenilen gol...Playoff için; 1.66 puan, 1.38 atılan gol, 1.03 yenilen gol...

Son 5 maçımıza baktığımızda, aslında bu tip istatistikleri konuşmak için çok da uygun bir ortam olmadığını kabul etmek gerekir. Finansal darboğaz'ın yönetim tarafından atılacak adımlarla aşılması haberlerini henüz görebilmiş değiliz. Bu süreçte Fatih Şen'in kadro dışı kalması, Banahene'nin de içinde olduğu geniş bir futbolcu kesiminin Federasyon'a başvuruları, hakemler tarafından seri şekilde çalınan puanlarımız derken, istatistikler işin küçük bir ayrıntısı olarak kalıyor.

Şimdi bu ayrıntıya değineyim kısaca, maç başına ortalamamız 0.75 puana düşerken, attığımız gol ligin ilk 4 maçındaki değe
re 1.5 gol'e yükseldi. Fakat yediğimiz gol olarak baktığımızda en yüksek ortalamalı 5 maçı geride bıraktık, maç başına 2.25 gol. Aşağıdaki tabloda aylık bazda değişimi görebilirsiniz.


Peki istatistikler nasıl gelişiyor bu sene diye bakarsak, ilk iki takımın ortalaması maç başına 1.79 puan, 1,62 atılan gol ve 1 yenilen gol (Manisa defansı ile Erciyesspor ise hücum üretkenliği ile öne çıkıyor). Playoff içinse; 1.63 puan, 1.41 atılan gol ve 1.06 yenilen gol. Bu rakamlar yukardaki son 6 senenin ortalamaları ile oldukça paralel. Ciddi sapma gösteren bir sene yaşamıyoruz PTT 1. Lig'de diyebilir bu sebeple.

İkinci yarıya belki çok farklı bir takımla hatta belki de farklı bir yönetimle gireceğiz, gelecek günler bunu gösterecek. Peki sezonun ikinci yarısındaki hedeflerimiz neler ??

İlk 2 için; maç başına 2.27 puan, 1.96 atılan gol ve 0.55 yenilen gol ortalaması tutturmamız gerekiyor. Bu rakamlar playoff için 1.81 puan, 1.57 atılan gol ve 0.80 yenilen gol olarak değişiyor. Allah korusun, düşme hattına baktığımızda ise, maç başına 0.69 puan, 1.01 atılan gol ve 1.69 yenilen gol ortalamalarından daha iyi ortalama tutturduğumuz müddetçe lig değişimi yapmıyor olacağız gibi gözüküyor.

İkinci yarı ile ilgili tek dileğim, mali olarak geleceğimizi ipotek altına alacak adımları atmıyor olmamız. Ne yazık ki iki senedir 100. Yıl beklentisi ile kurumsallaşma, tesisleşme ve özerkleşme konularında beklentimi karşılayacak adımlar atılamadı. Mevcut durumu ele alıp gerçekçi bir beklenti içersine girerek, bu seneden vazgeçip önümüzdeki senelerde gerekli adımları atmamıza engel olacak mali yüklere girmemeyi beklemek en doğrusu olacak gibi gözüküyor. O sebeple yeni kapadığımız ilk devrenin ardından ikinci devreyle ilgili beklentilerim saha dışıyla ilgili olmaya devam edecek...Saha içinde ise, emek harcayan her futbolcumuzu ve teknik heyet mensubumuzu desteklemeye devam...

Erinç Atilla 

23 Aralık 2012 Pazar

Ve Karşıyakalılar Tekrardan Yeşil Sahalarda

Tarih 17 Mayıs 2009  , yer Asaş Stadı cehennemin dibi sokak bozkırın ortası Ankara. Süper Lige yükselme maçlarında final maçında Kasımpaşa ile oynuyorduk. Yenildik ve elendik. Tribünümüz yavaş yavaş dağılırken bir tane kardeşimizi linç edercesine döven Kasımpaşalılara tepki olarak yeşil sahalardaki yerini almıştı Karşıyaka taraftarları. Tribünlerinin en üst noktasını sanırım o gün görmüştür Kasımpaşalılar. Onlar için Nirvana'ya ulaşmak bu olsa gerek. Bunun mükafatı olarak saha kapama cezası tabii ki aldık ama kime sorarsanız Kasımpaşa'ya karşı böyle bir tepkinin şart olduğunu söylüyordu.

Fırtına Öncesi Son Maç

Gün olmasın ki Karşıyaka'da sorunsuz , sıkıntısız anlarımız olmasın. Şöyle gümbür gümbür gelen , oyunculara ve çalışanlara ödeme sıkıntısının olmadığı bir yıl geçiremedik. Tabii başkanlarımızdan ve yöneticilerimizden nağmeler duymadığımız anlarımız da olmadı. Bu nağmeleri özel kılan yegane kısmı ise absürd olmaları. Hani seçim zamanı ortalıklarda dolaşan politikacı vaatleriyle yarışacak ilginç yaratıcılıkta söylemler de diyebiliriz. A Milli Takımın tamamını Karşıyakalılardan oluşturmak  ve havada uçuşan sponsorlar, mali kaynakları da çeşitli yöneticilerimizin vaatleri olarak örneklendirebiliriz.

18 Aralık 2012 Salı

Küçük Bir Detay

8 Aralık'ta ARENA'ya yenilgisiz gelen Ergin Ataman'ın Galatasaray Medical Park'ına, ligdeki ilk mağlubiyetini tattırıp, İstanbul'a geri göndermiştik. Maçın sonucundan çok, maç başlarken açılan pankartımız ve atılan konfetiler konuşulmuş, hatta bir takım güdümlü medyacılar futbol programlarında dahi ilk defa basketbol konuşur olmuşlardı. Adında "ultras" geçen taraftar grubu başkanı da, tam bir "ultras" gibi bu programa bağlanıp yaptığımız pankartı şikeyet etmiş gerekli kişilerin ceza almasını istemişti. Kimse Ergin Ataman'a bu maç nasıl kaybedildi diye hesap sormadı, kimse Ufuk Sarıca'ya elindeki kadronun 3-4 katı büyüklüğüne sahip iki takımı (Fenerbahçe Ülker ve Galatasaray Medical Park) nasıl yendin diye tebriklerini sunmadı. Varsa yoksa, pankart, varsa yoksa konfeti...

Bugünün tarihi 18 Aralık, yani maçın oynanmasının üzerinden tam 10 gün geçti. Bu süreçte Disiplin Kurulu 1 defa toplandı ve 8-9 Aralık'ta oynanan maçlar hakkında kararlarını açıkladı; 8 Aralık'ta oynanan Homend Şirince ile Balçova Belediye TKB2L maçı için tıklayın, 8 Aralık'ta oynanan Kütahya Gençlik Merkezi ile Anadolu Üniversitesi EBBL maçı için tıklayın, 9 Aralık'ta oynanan Bandırma Kırmızı ile Pertevniyal TB2L maçı için tıklayın. Bu kararlar ne zaman alındı peki, 14 Aralık'ta yani geçtiğimiz Cuma günü yani Galatasaray Medical Park'a ilk yenilgisini tattırdığımız günden 6 gün sonra.

Ne hikmetse Disiplin Kurulu bizim maç için bir ceza açıklamadı henüz. Cezasız atlatabilir miyiz ? Açıkcası 40-50 binTL civarında bir ceza bekliyordum, fakat gerek Oğuz Altay'ın şikayetleri gerekse de Galatasaray medyasının ağlamaları sonucunda bu cezanın 1 maç seyircisiz'e kadar çıkabileceğini düşünüyorum. Peki neden açıklanmıyor ? Bu sorunun cevabı da işte Turgay'ın Basketbol Federasyonu'na dönüşen TBF'nin vermesi gereken bir cevap. Sebebi haftaiçi 18.30'da nispeten daha az dolu tribünlere oynanacak Aliağa Petkim maçında bu cezayı çekmemizi istememeleri ve mutlaka bir haftasonu maçına denk getirmek istemeleri olabilir mi ? Detay gibi duruyor ama, küçük sineklerin mide bulandırdığı gerçeği varken, bırakın bu tip kararları, bahşiş olarak dağıtılan 28 Milyon TL'nin bile 2 sene sonra ancak ucundan biraz sorgulanabildiği bir oluşum (bu konunun takipçisi olduğu için teşekkürler Bilgin Gökberk) hakkında bize karşı tutumları da belliyken bu tip aksiyonlar beklemek aslında gerçekçilik oluyor...Hele ki Turgay Demirel'in de zamanında Galatasaray forması ile kaybettikleri şampiyonluk sonrası Atatürk Spor Salonu'nda hakemlere ağladığını biliyorsak...

Erinç Atilla

12 Aralık 2012 Çarşamba

Ultras Ruhuna El FATİHA


" Beko Basketbol Ligi'nde geçen hafta oynanan Pınar Karşıyaka-Galatasaray Medical Park maçında açılan pankartla ilgili 2 kişi gözaltına alındı." İşte bu haberi bugün haber ajanslarında okuyunca artık birileri rahatlıkla uyuyabilir diye düşünüyorum.

Eurochallenge Top16 Grubumuz

Takımımız, ilk turda sadece deplasmanda 1 mağlubiyet alarak, grubunu lider tamamlayarak Top16’ya kaldı. Bu başarı için öncelikle oyuncular olmak üzere, koçumuz Ufuk Sarıca ve ekibiyle beraber şube yönetimini tebrik etmek istiyorum, ligde zorlu fikstürümüz varken, geç kurulan bir takımken, Eurochallenge’a bu şekilde başlamak çok önemli bir iş. Şimdi daha önce ulaştığımız Son 8’e kalmak için Top16’dayız…

Yeni grubumuz I grubu, ve bizden başka ön elemelerde Aliağa Petkim’i eleyen Finlandiya takımı Joensuun Kataja, Eurochallenge tecrübesi olan Letonya takımı BK Ventspils ve yine ön elemelerden gelen Romanya’dan Gaz Metan Medias var. Bu takımların hepsinin ortak bir özelliği var, ulaşımı kolay yerlerde bulunmuyorlar. Bu sebeple deplasman maçlarımızda sıkıntı yaşama potansiyelimiz var, yol yorgunluğu sebebi ile. Bu durumun lige etkisinin ise kısıtlı olacağını düşünüyorum zira, fikstürümüz nispeten daha kolay bu dönemde.  Hemen fikstüre bir göz atalım;

12.01.2013 – TED Kolej (ARENA)
15.01.2013 – Gaz Metan Medias (ARENA)
22.01.2013 – BK Ventspils (Deplasman)
26.01.2013 – Mersin BŞB (Deplasman)
29.01.2013 – Joensuun Kataja (ARENA)
03.02.2013 – Beşiktaş (Deplasman)
06.02.2103 – Fenerbahçe Ülker (Eskişehir)
08.02.2013 – Türkiye Kupası Yarı Finali (Eskişehir)
10.02.2013 – Türkiye Kupası Finali (Eskişehir)
12.02.2013 – Gaz Metan Medias (Deplasman)
16.02.2013 – Türk Telekom (Deplasman)
19.02.2013 – BK Ventspils (ARENA)
23.02.2013 – Tofaş (ARENA)
26.02.2013 – Joensuun Kataja (Deplasman)
02.03.2013 – Fenerbahçe Ülker (Deplasman)

Fikstürün çok dezavantajlı olduğunu düşünmüyorum, Eurochallenge’daki tüm rakiplerimizin zorlu coğrafi lokasyonlarına rağmen. Ve Ufuk Hoca, rotasyon ile takımı bugüne kadar oldukça iyi ve diri tuttu, benzer şekilde Top16 sürecinden de çıkacağımızı düşünüyorum.

Kısa kısa rakiplerimize bakalım. Kataja, Aliağa Petkim’i hem içerde hem de deplasmanda yenerek kupaya katılmaya hak kazanmıştı. Kendi evlerinde kupanın favorilerinden Krasnye Krylia (Andre Smith’in oynadığı takım) dışında mağlubiyet almadı. Deplasmanda ise sadece Asesoft Ploiesti’yi yenebildiler, Aliağa Petkim’den başka. Kadrolarında 4 tane Amerika’lı oyuncu var, onların dışındaki tüm oyuncular ise Finlandiya’lı. Takım olarak oldukça iyi serbest atış atıyorlar, bu sebeple serbest atış çizgisine çok fazla götürmemek gerekir. Biz Eurochallenge’da lige gore biraz daha az top kullanarak oynuyoruz, rakibimiz ise bizden daha fazla top kullanmayı seviyor. Buna bağlı olarak ikilik yüzdeleri düşük ve rebound’larda da çok etkili olmadıklarını ekleyebilirim. Fazla top kullanan takımların iyi rebound gücü olmalı, ki ikinci şans yaratmakta sıkıntı yaşamasınlar. Kataja bu konuda sıkıntılı, bu sebeple savunma direncimizi arttırdığımız dakikalarda rakibe sayı imkanı vereceğimizi düşünmüyorum. Takımın kullandığı topların çok büyük bir kısmı (neredeyse 70%’i) Jermaine Flowers, Petri Virtanen, Jerald Fields ve Johnell Smith tarafından kullanılıyor. Flowers, Virtanen ve Fields, çift haneli ortalama sayıya sahip ilk tur sonunda, Smith ise maç başına 8.6 sayı, 4.4 asist üretiyor. Pivot olarak oynayan Fields fizik olarak bizim pota altı oyuncularımızdan kısa, o sebeple pota altında sıkıntı yaşayacağımızı zannetmiyorum. Genelde çift guard ile oynayan Kataja, topu iyi paylaşarak dışardan şut kullanma üzerine dayalı bir oyunları var, ve açıkcası topa iyi baskı yapan bir takım olarak savunmamız ile durdurulamayacak bir ekip değil.

BK Ventspils kolay bir rakip değil ve açıkcası grup liderliği için çekişeceğimizi düşündüğüm bir takım. Zaten bu turnuvaya da yabancı değiller. Kadrolarında iki tane Amerika’lı oyuncu var onun dışında tamamen Letonya’lılardan kurulu. Dışardan oldukça etkili şut atan Ventspils, aynı zamanda iyi rebound toplayan da bir ekip. İlk tur itibariyle yenilgi görmemiş 3 takımdan bir tanesi zaten. Küçük bir not, koçları bir zaman bizim de formamızı giymiş olan Robert Stelmahers. Oyun kurucuları Donald Sims, skorer guard’ları Folarin Campbell ve pota altı oyuncuları Maartins Meiers tehlikeli oyuncuları. Campbell’in top kaybına yatkın bir oyuncu olmasını avantaja çevirmemiz gerekiyor mutlak suretle. Guard bölgesinde savunma direnci yüksek oyuncularımız var, Soner Şentürk, Evren Büker, Onur Kentli gibi. Bu oyuncular ile yaratacağımız baskı, özellikle Campbell’in oyuna girmesini engelleyebilecektir. Meiers’in iyi bir serbest atışçı olması savunmada bizi sıkıntıya sokabilecek bir durum, ona karşı da pota altı oyuncularımızın mobilitesi ve atletikliğini kullanmamız gerekecek.

Gaz Metan da Kataja gibi ön elemelerden gelen bir ekip. Bu açıdan şanslı olduğumuzu düşünmemle beraber, yabana atılacak bir takım da değil. Romanya ve Bulgaristan gibi ülkelerde yabancı kısıtlaması neredeyse insan hakları suçu gibi görüldüğünden, kadrolarında 3 Amerika, 1 Almanya, 2 Sırbistan ve 1 Karadağ kökenli oyuncuları var. Ön elemede kendi evlerinde 2 farkla mağlup oldukları Ural Ekaterinburg takımını deplasmanda daha farklı yenmeyi başarmışlardı. Gruplarda ise deplasmanda Tartu Rock’ı yendiler fakat Dijon ve Khimik’e karşı mağlup oldular. Bizim gibi temposu yüksek bir takım olmalarına rağmen Kataja’nın yaşadığı rebound problemine sahipler. Bu da bizim avantajımıza dönüşen bir durum zira savunma sertliği olarak bu seviyelerdeki takımlara karşı oldukça üstün olduğumuzu düşünüyorum. Hücumun 60%’ı 4 oyuncu üzerinden dönüyor; Deven Mitchell, Slobodan Dundjerski, Alesandar Mladenovic ve Ivan Ivanovic. Bu dörtlüye skor opsiyonu olarak Michael St.John da katılıyor. Deven Mitchell 1.97 boyunda bir 3 numara. Bizde oynamış Andre Smith’in biraz daha kısası gibi bakabiliriz, rebound’larda oldukça aktif bir oyuncu. Bu sebeple pota altına çok fazla yaklaştırmamamız gerekiyor kendisini. Sırp oyun kurucuları Dundjerski biraz da tecrübesinin azlığı sebebi ile neredeyse yaptığı her asiste karşılık top kaybı yapan bir oyun kurucu. Bu sebeple savunmamızla onu tamamen etkisiz hale getirmemiz mümkün. Dikkat etmemiz gereken nokta çok iyi bir serbest atışçı olduğu. Sırp pivotları Mladenovic sayı yükünü kaldırabilecek bir oyuncu, topla ne kadar buluşursa o kadar etkili oluyor. Rebound konusunda sıkıntısı var, o noktada da devreye Deven Mitchell giriyor. Ivanovic, tecrübesi ile zor zamanlarda öne çıkan ve potayı zorlaması ile faul aldırmasını bilen bir 4 numara. Top kaybına açık bir oyuncu olması, ikili sıkıştıma alternatfini oldukça değerli kılıyor bu oyuncu için. Michael St. John oldukça etkili oynayabilen bir 4 numara fakat son maçlarda forma giymediğini görüp biraz araştırdım, ne yazık ki sakatlık mı yoksa takımdan ayrılmış olduğu mu sorularına bir cevap bulamadım, 23 Kasım’dan beri sahaya çıkmamış bir oyuncu.

Fikstür avantajını iyice kullanmak istiyorsak, Letonya’dan galibiyetle dönmemiz gerekiyor, fakat bu kolay bir iş değil. O sebeple ilk 3 maçta alınacak 2 galibiyet, ARENA’daki Ventspils maçını liderlik maçı havasına sokacaktır. Kataja ve Gaz Metan’a karşı 4’te 4 yapacak gücümüz var. Grup liderliğinin ne kadar önemli olduğunu iki sene önce tecrübe ettik. Top16 grubundan çıkarken, Son 8’deki playoff eşleşmesine rakipler J grubundan gelecek, Paris Levallois, Szolnoki Olaj, Gravelines ve Hapoel Holon. Paris Levallois benim bu sene en ağır favori gördüğüm takımlardan bir tanesi. Szolnoki Olaj da geçen sene Final 4 yapmış bir ekip, ki J grubunun favorileri bunlardır benim gözümde. O sebeple biz kendi grubumuzu lider bitirmeli ve saha avantajını ele geçirmeliyiz, böylece tüm Türkiye’ye kanıtladığımız “Yenilgisiz takım yoktur, ARENA’ya gelmemiş takım vardır” söylemini Eurochallenge’daki takımlara da gösterebiliriz.

Top16’daki maçlarda başta oyuncularımız ve Ufuk Hoca olmak üzere, teknik heyete ve şube yöneticilerine başarılar dilerim.

Erinç Atilla

10 Aralık 2012 Pazartesi

Ultras Ruhu Denen Meret

Anlayamazsınız diye yola çıkıyoruz. Yıllardır bu sevdadan nasıl vazgeçemediğimizi ısrarla soranlara en sonunda anlayamazsınız birader  , gerçekten farklı dünyaların insanlarıyız diyerek noktalıyoruz. Her zaman özenmişimdir Karşıyaka peşinde koşmayıp da sadece hayatıyla ilgilenlere. Manita kovalamak , piyasa yapmak ama bu sevdaya kayıtsız kalmak da işte bizim anlayamadığımız kavramdı. Onlar bizi nasıl garipsiyorsa benim de mantığım onların dünyasını kavrayamıyor. Öyle bir dünya yok bilaaader derler ya. Hah işte tam bizim durumumuzu özetliyor. Bizim için Karşıyakasız bir dünya gerçekten yok.

Semte bu denli aşık olup da tribün tozunu yutmamak imkansız. Takımın peşinde iç saha , dış saha bir dünya maç , bir de spor kulübü olmanın verdiği çeşitlilikle sporun sadece futboldan ibaret olmadığının Türkiye'de vücut bulmuş yegane örneklerinden Karşıyaka'nın herhangi bir şubesini yine aynı heyecanla takip etmek. Bu sevdayı düşünürken bile insan heyecanlanıyor.

Bir de akla gelen tribünler. Türkiye'nin önde gelen tribünlerinden birinin mensubu olmak başka bir gurur kaynağı.

Tribün duruşu denen kavrama gelmek istiyorum. Genel olarak Ultras felsefesi ülkemizde tam olarak yerleşmese de uygulamaya çalışan birçok takım taraftarları göze çarpıyor. En basit birkaç temel maddeyi sayarsak ; bağımsız olmak ( kimsenin adamı olmamak ) , karşılıksız destek , kolluk kuvvetlerinin haksız uygulamalarına ve basının yanlı tutumuna karşı çıkmak. Sanırım bunlar ilk akla gelenlerdir.

Yıllardır ülkemizin birçok stadında "... basın , bunu da yazın !!! " diye haksızlıklara , basının yanlı tutumuna karşı her takımın taraftarı haykırmadı mı ? Yıllardır pankart , deplasman yasaklarına, maç izleme ve takımı destekleme haklarımızın gasp edilmesine karşı ülkenin birçok stadında , salonunda tribünler inlemedi mi ?

Adında Ultras kelimesi geçen bir taraftar grubu bir pankart için rakip takımı nasıl olur da tv kanallarının en polemik dolu , amacı üzüm yemek değil de onun harici ne varsa olan , rayting uğruna sınırlarının olmadığını gördüğümüz bir spor programına tabir-i caizse ispiyonlayabilir ? Gammazlayabilir ?

Emniyet , medya ve Ultras mantığıyla kurulmuş bir taraftar grubu el ele veriyor ve rakibine karşı soruşturma açılması sağlanıyor , ekranlarda karalama kampanyası başlatılıyor.
Gerçekten inanılmaz !!!


Ultras ruhu denen meret aslında hiç yokmuş. Bunu görmüş olduk. Keşke emniyete ve İstanbul medyasına şikayet yerine ev sahibi oldukları maçta bir pankartla karşılık verselerdi. Galatasaray tribünlerinde Ultaslan'ın bu hareketini yanlış bulup , rekabetlerde bu tarz göndermelerin normal olduğunu söyleyen tribüncülerin varlığını da inkar edemeyiz. Ultraslan'ın bu yanlışına ortak olmadıkları için de teşekkürü borç biliriz.

Ultras ruhu , anlayışı denen olgunun gerçek anlamda Türk tribünlerinde yaşandığı günleri görmek dileğiyle ...

3 Aralık 2012 Pazartesi

Galatasaray Medical Park Maçı

Ankara deplasmanından galibiyetle ile dönüp, İzmir'de fazla kalmadan Slovenya'ya yolculuğa çıktı takımımız. KRKA deplasmanından galibiyetle veya 23'ten daha az farklı mağlubiyetle dönmemiz durumunda grup liderliğini garantilemiş oluyoruz ve evimizdeki ilk turun son maçı olan Etha maçı gerçekten de bir antrenman maçına dönüşüyor. Öncelikle oyuncularımız başta olmak üzere, teknik heyetimiz ve Ufuk Hoca'yla şube yönetimimize başarılar diliyorum KRKA karşısında.

Hafta sonunda ise ARENA'da ligin tek yenilgisiz takımını ağırlayacağız; Galatasaray Medical Park İzmir'e gelmeden önce 4 Aralık'ta Trefl Sopot ile Eurocup maçları var fakat, o maçın da havası bizim Etha maçı gibi geçeceği için çok fazla önemsemiyorum. Son iki maçlarını Lokomotiv Kuban ve Beşiktaş gibi önemli ekiplere karşı oynadı Galatasaray Medical Park ve ortalama basketbolsever'den biraz daha dikkatli izledim. Bu iki maç hakkındaki naçizane görüşlerimi yazmak istiyorum.

Önceliğinde fikstür avantajından bahsedeyim. Galatasaray İstanbul dışında son maçını 21 Kasım'da oynadı, problemli bir şekilde gittikleri Lokomotiv Kuban deplasmanı. O tarihten İzmir'e gelecekleri 6 Aralık'a kadar (tahmin ediyorum bu tarihi sadece) hep İstanbul'da maça çıktılar (sırasıyla Mersin BŞB, Lokomotiv Kuban ve Beşiktaş). Biz ise 20 Kasım'da Güney Kıbrıs'tan 24 saat civarında süren bir yolculukla geri dönebildik, akabinde ARENA'da Banvit ile karşılaştık, yine ARENA'da Tofaş maçına çıktık, haftasonu Ankara deplasmanında Hacettepe Üniversitesi'ni yenip bugün Slovenya'ya gidiyoruz. Biraz daha mobil bir fikstürümüz var, her ne kadar yolculuklar çok uzun olmasa da, hiç yolculuk yapmamış bir takıma karşı dezavantajlı durumdayız fikstür açısından.

Lokomotiv Kuban maçından başlayayım. Galatasaray Medical Park grup liderliği için ciddi fark yapması gereken bir maça oldukça doğru başladı, topa inanılmaz baskı yaptılar ve Kuban'ın maça geç başlamasına sebep oldular, maçın başında skor 11-0 idi. Benzer savunma anlayışını Beşiktaş karşısında da uyguladılar ve farkın kısa sürede açılmasını sağladılar. Her ne kadar Ergin Ataman'ın takımları daha fazla hücum odaklı olsa da, Galatasaray Medical Park bu sene hücum organizasyonlarından ziyade savunması ile öne çıkan bir takım. ARENA'da taraftar faktörünün de önüne geçmek isteyeceklerdir o sebeple maça tam saha pres veya 3/4 saha pres ile başlayıp rahat oyun kurmamızı engellemeye çalışacaklarını düşünüyorum. Bu baskı altında kolay hatalar yapmamalıyız, zira Galatasaray Medical Park zaten rakiplerini yüksek top kaybına zorlayan bir ekip. Hücum tarafında ise orta mesafede şutu olan Ersin, Macvan ve NDong var. Özellikle Ersin ve Macvan'ın oldukça iyi pas yetenekleri de var. Bu sebeple bu iki oyuncuya double team yapmak biraz riskli olacaktır, dışardan rahat atışları sayıya çevirme potansiyeli yüksek oyuncuları var, ki çoğunun içeriye penetresi de kuvvetli. Bu sene Cenk Akyol dahi kariyerinin en iyi oyununu oynuyor Galatasaray Medical Park'ta. NDong'a boyalı alanda top aldırmıyor olmalıyız, zira kendisi özellikle de uzun kolları sayesinde çok rahat oynuyor boyalı alandı. Oyun seviyesi olarak pota altında Kuban'dan da Beşiktaş'tan da daha iyi takım olduğumuzu düşünüyorum bu sebeple pota altında sert savunma yapmamız gerekecek. NDong oyundayken, diğer uzun ile yapacakları ikili oyunları da bozuyor olmamız gerekiyor. Hawkins içeriye penetre ederken basketbol oyuncusundan çok bir amerikan futbolu koşucusu gibi giriyor fakat özellikle karşısında uzun oyuncuya denk geldiği pozisyonlarda topu potaya çok zorlayarak gönderebiliyor. Son zamanlarda performans olarak biraz aşağıdaydı, Beşiktaş maçıyla beraber geçen seneki seviyesine göz kırptı, Trefl Sopot maçında büyük ihtimalle Ergin Ataman ona daha fazla sorumluluk verip kendine güvenini yükseltmesini sağlayacaktır, tehlikeli bir oyuncu fakat durdurulamaz değil, maçın başında ona gerekli mesajı vermeliyiz.

Kuban'ın da Beşiktaş'ın da yapamadığı bir şey vardı sahada Galatasaray Medical Park'a karşı; ceza atışlarından faydalanmak. Sanırım Kuban bir elin parmakları kadar boş atıştan faydalanamadı, benzer şekilde Beşiktaş da kadro olarak derin bir rotasyona sahip olmadığı için, ceza atışlarını verimli kullanamadı. Bizim bu noktada avantajımız Diebler. Diebler'e yakın savunma yapacaklarını varsayarsak da, oyun kurucu dışında bir oyuncu ile ceza atışlarını rahat kullanıyor olmalıyız, bu noktada bugüne kadar bekleneni veremeyen Evren'in eski takımına karşı oyununu bir iki kademe yukarı taşımasını bekleyeceğiz ve Ümit Sonkol'un mismatch avantajını istatistik kağıdına yansıtmasını. Belki Ümit'e de özel önlem alacaklardır, bu durumda da bir üçüncü ismi çıkarmalıyız, ama bu isim son maçlarda potadan gittikçe daha uzaklardan şut deneyen Thomas olmamalı.

Beşiktaş bayağı bir hücumu Jerrells ile birebir oyun olarak kullandı. Dixon da oyun yapısı olarak Jerrells'a benziyor, birebir oyunda rahat adam eksiltiyor. Fakat Dixon'ın önemli bir avantajı var; saha görüşü. Jerrells maç sonunda sadece 1 asist yapmıştı ve üç veya dört tane topu ise hiç pas vermeden doğrudan şut olarak kullanmıştı. Bunlar Galatasaray Medical Park gibi iyi savunma yapan bir takıma karşı yanlış hamleler. Topu mümkün olduğunca çok dolaştırmalı ve doğru kişi ile şut kullanmalıyız. Daha önceki senelerde de gördüğümüz oyun kurucunun topu rakip sahaya taşıyıp hemen şut atması veya bir pas ile topu alanın kaldırıp şut atması gibi aceleci hücum seçenekleri bize galibiyeti getirmeyecektir.

Aminu'nun rebound'larda özellikle hücum rebound'larında biraz daha fazla savaşçı olması gerekecek. Sert savunmayla karşılaşacağımızdan daha fazla ikinci şansa ihtiyacımız olacaktır diye düşünüyorum. Ayrıca Galatasaray Medical Park, hücum olarak çok dengeli bir takım değil. Bu sebeple maç içerisinde geri dönüşlere izin veren bir takım. Bunun için bizim de son düdük çalana kadar tam konsantrasyonu korumamız gerekiyor. Beşiktaş'a karşı iki defa 20'li farklara yaklaşan Galatasaray Medical Park'ın maçı sadece 4 sayı ile (hadi son 3'lüğü saymayalım 7 sayı ile) kazandığını düşünürsek, hücumdaki bu dengesizliklerini maçın içerisinde kalarak ve doğru savunma ile avantajımıza çevirip, kendilerine ilk yenilgilerini tattırabiliriz.

Beşiktaş da ARENA'ya 3 kupa şampiyonu ve Cumhurbaşkanlık Kupası sahibi olarak, ilk defa katıldıkları Euroleague'de Partizan ve Brose Baskets'i farklı yenen bir ekip olarak oldukça havalı gelmiş, taraftarımızın da etkisi ile boynu bükük ayrılmıştı. Bir benzeri Galatasaray Medical Park karşısında neden olmasın ?? Takımımızın 100% hatta 150% ile oynaması gerekirken, bizim de tribünden son düdüğe kadar desteği eksiltmemiz gerekiyor, ki bu konuda şüphem yok.

Rakibimizin izlediğim son iki maçı ile ilgili düşüncelerimi yazarken, henüz açıklanmamış biletler hakkındaki görüşümü de yazayım. Taraftar etkisinin tavan yapabilmesi için, daha önceki senelerde de denenen ve önemli bir kesimi küstüren 20 TL'lik bilet politikasından vazgeçilmesi gerekir. Hemen akabinde Pazar günü futbol maçımızın da olduğu düşünülürse, taraftarın önemli bir kısımı için 20 TL yüksek kalacaktır. Benzer durum deplasman tarafı için de geçerli. Beşiktaş maçı ile başlayan deplasman tribünü 50 TL uygulaması Fenerbahçe Ülker maçında da devam etmişti, çok büyük ihtimalle bu maçta da devam edecek. Fakat kesinlikle doğru bulmadığım bir uygulama.Umarım o politikadan da kısa sürede vazgeçeriz.

Erinç Atilla

ÜST TARAFA DÖN